Abdurrahim Karakoç
50. Yıl Hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara
Dünyayı duvara astım gel de gör
Rahatı huzuru attım kenara
Çileyi bağrıma bastım gel de gör
Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum
Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum
Zulüm sıcağında serin yel oldum
Yürekten yürege estim gel de gör.
Sonu hatırladım, ilki duyunca,
Kula kul olmadım ömür boyunca!
Hakkın zehirini içtim doyunca
Batılın balina kustum gel de gör.
Ülfetim olmadı iriler ile
Ağıla girmedim sürüler ile;
Ölümden korkmayan diriler ile
Selamı, sabahı kestim gel de gör.
Aşk ceylanı emzirince sütünü
Taşa çalıp, kırdım benlik putunu
Düşmanımdır inkarcının bütünü
Allah dostlarıdır dostum gel de gör.
Bazı kötülüğü kovdum elimle
Bazı kötülüğü yerdim dilimle
Gücüm yetmeyince kendi halimle
Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör.
Çıkar için laf davulu çalmadım
Hiçbir yerden makam, rutbe almadım
Bildimse söyledim, korkak olmadım
Bilmediğim yerde sustum gel de gör.
Açık Dilekçe
Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey
Yaklaşanı ta yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey
Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte favül bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey
Kaş yaparken, göz çıkarır elleri;
Çok silahtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey
Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey
Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı...
Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı?
Yorulmayın izlerinde savcı bey.
Anadolu Bahar
İlkbaharı geldi Anadolu'nun,
Silifke'de çiçek açtı nar şimdi.
Her tarafı yeşillendi Bolu'nun,
Sultandağı benek benek kar şimdi.
Eğri yollar yaylaların kuşağı
Çayır, çimen sevgililer döşeği,
Hora teper Sürmene'nin uşağı,
Dadaşların oynadığı bar şimdi.
Durgun çayı köpüklendi Daday'ın,
Palmiyeler zümrüt tacı Hatay'ın
Çukurova cennetidir bu ayın;
Aydın ili efelere dar şimdi.
Gönül dile gelir kaval sesinde.
Boz martılar düğün yapar Mersin'de,
Isparta'nın renk renk gül bahçesinde
Bülbüllerin neşesini gör şimdi.
Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar,
Kelebekler birbirini kovalar.
Halı gibi nakışlandı ovalar...
Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi.
Aşıklar diyarı Elbistan ili...
Olur bu mevsimin bağ-ı İrem'i,
Her çeşmenin üç-beş tane güzeli,
Her çiçeğin bir arısı var şimdi.
Çıkıp baksan Çamlıca'nın başına,
İki kıt'a bir boğazda aşina...
Karakoç'um, gel, yorulma boşuna,
İstanbul'u tarif etmek zor şimdi.
Anadolu Gezisi
Ter kokuyordu Çukurova tarlaları,
Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan;
Ekin biçiyordu yalınayaklı köy kızları
Elleri kabarıyordu oraktan
Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu;
Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu
Kan kokuyordu doğunun çimenli yaylaları;
Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan
Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları;
Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan
Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu;
Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu
Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları;
Oynak havalar dökülüyordu parmaktan
Buz gibi bir soğuk biçiyordu baharı;
Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan
Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu
Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu
Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları;
Körpe bedenler soyuluyordu ahlaktan
Tedirgin etmişlerdi bizim havaları;
Yadırgı sesler geliyordu plaktan
Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu;
Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.
Anadolu Sevgisi
Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör
Her haftası bayram, her günü düğün;
Hele yaylalara çıkılsın da gör
Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda yoncalar dizde...
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör
Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları...
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör
Sen bizim köyleri görmedin ki hiç..
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör
Anlamaz bilmezsin sen bizim halkı;
Sevgiyi bulasın yakına gel ki..
Kalıplar gerçeği göstermez belki,
Gönül perdeleri sökülsün de gör
Aşk Hikayesi
Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!
Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!
Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana, ne kendime alıştım
Kırk senede yedi hasret bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!
Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!
Ayıp
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evlendi, yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.
Hesap et gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler,sürgünler,esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.
Gönlüm sende,gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti, takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı.
Emeği boşadır yuvasız kuşun...
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.
Aynaların Ötesi
Her ne kusur varsa geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar
Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda,
El olur Leylalar ela gözlü yar
Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün...
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar
Estikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliğin hasret yer sevda göçünde
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, ela gözlü yar
Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalpteki yara...
Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar ela gözlü yar
Vakit dolar, nakit biter kasanda...
Sevda bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da...
Kapanır sayfalar ela gözlü yar
Ayrılık Havası
Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalanı severim, yalanı gayri
Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayri
Yıllarca boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum çığırdan çıktım
Beyden efendiden sayından bıktım
Ulanı severim ulanı gayri
Sapıtmış bu diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim öleni gayrı
Balaban'ım
Geldi gönderdiğin şiirden mektup
Arada bir böyle yaz Balaban'ım
Zaman siciminin ucundan tutup
Bazen bağla, bazen çöz Balaban'ım
Fikir gölü derinleşir girdikçe
Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
Sıhhat, zaman, mekân, imkân verdikçe
Cevapsız bırakmam, söz Balaban'ım
Ahval-i aleme kafayı takma
Allah Kerim, sabrı elden bırakma
İlmi düstur eyle, imanı sakla
Gayrısı savrulan toz Balaban'ım
Huzur içte gerek, kabukta değil
Vuslat acelede, çabukta değil
Akıl da baştadır, topukta değil
Çile yemekteki tuz Balaban'ım
Ahlâkı, töreyi kenara atan
Dine "Afyon" diyen, vatanı satan
Müslüman olamaz, Türk değil zaten
Dayanmaz görmeye göz Balaban'ım
Demişler ya "Kuvvet birlikten doğar"
Kar, yağmur zamanı gelince yağar
Nasihatim o ki dinlersen eğer
İşaret "ben" değil "Biz" Balaban'ım
Çevremizi saran türlü ihanet
Gün geçtikçe görünüyor daha net
Başlangıçta bilmek değil kehanet
Bağrımıza girmiş köz Balaban'ım
Zaman geldi esir olduk maddeye
Zaman geldi hasır olduk caddeye
Zaman geldi küsur olduk şetteye
Daha bunlar bize az Balaban'ım
Dört yanımı gurbet yazmış kaderim
Dosttan mektup gelir, biter kederim
Gözlerinden öper, selam ederim
Aydınlık günlerde gez Balaban'ım.
Bayramlar Bayram Ola
92/2
Bayramlar seçilmiş rahmet günleri
Bayramlar İslami vahdet günleri
Bizleri uykudan uyandır Ya Rab
Bitsin, uzamasın gaflet günleri
Bayramlar Bayram Ola - I
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı " bayram" dedi, yalınayaklı
Adam " Bayram" dedi tam ağlamaklı
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi dili tutuldu
Güç bela ağzından bir " of" kurtuldu
Oğlu " Bayram dedi sırtı yamalı
Adam " he ya" dedi gözü kapalı
Düşündü kış yakın, evde odun Yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış: tuz yok, sabun yok
Avrat " Bayram" dedi eğdi başını
Adam " evet" dedi, sıktı dişini
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim " Bayram" dedi, silindi yazı
Adam " öyle" dedi, bağrında sızı
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Aylar, yıllar, günler erirken yasta;
Yer - gök " Bayram" dedi ağzını açtı;
Adam " Bayram" dedi evinden kaçtı.
Bayramlar Bayram Ola - II
Ana bu bayram mı? Aman çok ayıp
Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp koklayıp
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani
Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dişim kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi hergün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?
Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?
Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağım dar yatağında
Arif'e gecesi yer yatağında
Üstüne serdiğim bayramlar hani?
Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?
Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?
Bayramlar Bayram Ola - III
Kalkarım her sabah kötü bir günde
Yüreğim zindanda sevgim sürgünde
Engeller yol vermez gelemem oğul
Taşırım başımda başı boşları
Konuşur karşımda mezar taşları
Diriler dil vermez bilemem oğul
Tecellim çiledir, çeker giderim
Gözyaşı selinde akar giderim
Dostlarım el ermez, kalamam oğul
Hasretim göl göldür, hicranım nehir
Toprağım kor ateş, havam som zehir
Arılar bal vermez, alamam oğul
Ben aşka koşarım, aşk beni vurur
Yaklaştığım deniz içimde kurur
Bahçeler gül vermez, gülemem oğul
Bayramlar kurşundur, canımda kalır
Yazdığım tebrikler yanımda kalır
Postacı pul vermez salamam oğul
Bayramlar Bayram Ola - V
Giden bayramlardan almadık bir tat
Gardaş bu senenin bayramı nasıl?
Şenay'larda bayram hergün, her saat
Elif'in Döne'nin bayramı nasıl?
İçinde boğulduk derdin acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit vereh bacımın
Oğulsuz ananın bayramı nasıl?
Neşe topuğumda, elem boynumda
Sen çoğunu anla, ben az deyim de
Kim öldü, kim kaldı garip köyümde
Ya bizim hanenin bayramı nasıl?
Dert deşmek değildir gayem niyetim
Düşündükçe sızlar kemiğim etim
Gelini dul kalmış, torunu yetim
Ak saçlı ninenin bayramı nasıl?
Hangi eller sürer suçluyu suça
Güdümlü başların destesi kaça
Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe
Boş kalan binanın bayramı nasıl?
İşkence altında ezilen canlar
Masum yiğitlerle dolu zindanlar
Ses verin mezardan ulu sultanlar
Yusuf’un Kenan’ın bayramı nasıl?
Bizden sandığımız bize yabancı
Görünen simalar göze yabancı
Kabukta bayram var, öze yabancı
Söyleyin mananın bayramı nasıl?
Sabahtan haber yok, ufuklar kara
Semerkant kan ağlar, yanar Buhara
Keşmir, Kabil, Kerkük hasret bahara
Kudüs'ün, Sina'nın bayramı nasıl?
Ayşe'nin bayramı gözyaşı, firak
Sultan'ı derdiyle baş başa bırak
Sormadan geçemem etmişim merak
Nükhet'in, Nana'nın bayramı nasıl?
Mücahid maddeye yapar akını
Devrimci soygundan tutar yükünü
Biz toprağa verdik Hikmet Tekin'i
Katil'in, Zana'nın bayramı nasıl?
Doğduğundan beri çamlar deviren
Ekranda iftira, yalan savuran
Salyası, ülkeyi göle çeviren
Boynuzlu dananın bayramı nasıl?
Bayramlar Hürmetine
Çift bayram tanırız ışıktan, nurdan
Birisi Ramazan, birisi Kurban...
Ya Rab, bayram eyle bayramımızı
Yıka gönülleri kirden, çamurdan
Bebeğe Çağrı
Soyguncu soysun da, vurguncu vursun
Sen ana karnında boşa durursun
Doksan günde çık gel dokuz ay dursun
Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden
Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden
Çabuk " Devlet malı deniz" bitmeden
Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Makam armağandır, koltuk hediye
Muhkem ilamlar var " rüşvet ye" diye
Ne diye beklersin söyle ne diye?
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Göz kırpınca sıfırı çok sayılar
Zirveye tırmandı topal ayılar
Yağcı yeğen arar haydut dayılar
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Artık banka soymak basit eğlence
Günde milyar hiçtir " yurtsever genc" e(!)
Dünyaya duhül et, gel biraz önce
Doğmaya gayret et dogmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul
Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul
Hukuksal açıdan bir " olanak" bul
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör
Halkı tiksindiren bir kof dizi gör
Önce onları gör, sonra bizi gör
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalirsin yağmaya bebek
Bebeğe İhtar
Geçmişte yağmanın hasat dönemi
Acele gel diye çağırdım seni
Şimdi iş değişti dur, dinle beni
Dokuz aylık yolu altmış ayda çek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Emmin, dayın annen, baban kereste
İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste
Çarşa, pazar, yazı-yaban kereste
İnsanlar ya mertek, ya orta direk
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Doğarsan üç günlük iş bulamazsın
Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın
Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın
Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Arı peteğinde ağulu bal var
Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var
Sıkıver dişini, annene yalvar
Buradan rahattır orda beklemek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan
Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan
Değişti bahçıvan, bozuldu bostan,
Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Vaziyet bambaşka vaziyet oldu
Yaşamak işkence, eziyet oldu
Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
Sözümü dinlersen hiç doğma bebek.
Bebeğe Sitem
"Aman gelme" dedim, bak geldin işte
Dünyaya meylin var, beşer'sin bebek
Bir bilsen dünyamız neyin nesidir
Ayırır ağzını işersin bebek.
Kimisi su katar içtiğin süte
Kimisi at sokar yediğin ete
Günahtan, hileden, haramdan öte
Zulmet kuyusuna düşersin bebek.
Yukarıya gitsen "köle" sayarlar
Aşağıya insen tefe koyarlar
Her saat bir başka renge boyarlar
Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.
Önün bal-petekli, elin mühürlü
Omuzun kötekli, dilin mühürlü
Haftan ipotekli, yılın mühürlü
Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek.
Sevgimiz rüşvettir seversek seni
Aldatmak içindir ne versek seni
Kalleş çağımızla eversek seni
Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.
Beklemek
Saricadüzü'nde bir yigin toprak
Sulanir her sabah gözyaşlarimla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret dügüm dügüm ak saçlarimda
Ardiçli agaçlarda gene ay dogar...
Akasya gölgeleri delik - deşik...
Bir pinar aglar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanir, işiklar söner
Büyüdükçe büyür içimde bir dert
Beklemek...
Ben
Ben: Karlı dağların deli rüzgarı
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım
Ben: Suyu kurumuş sevgi pınarı..
Ben: Toprak bekçisi mezar taşıyım
Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban...
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban
Ben: Hayal peşinde çarıksız taban...
Ben: Gurbet ağzında bulgur aşıyım
Ben: Çürük bir gemi aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde...
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.
Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe..
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe..
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım
Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli
Ben: Beni ben diye saymayan delin.
Bırakın ben benden uzaklaşayım.
Beni De Çağır
Çileyi koklayıp gül niyetine
Zindana girersen beni de çağır
Sabrı, kanaati bal niyetine
Ekmeğe dürersen beni de çağır.
Bazen iki dünya sığar içime
Bazen iki güneş doğar içime
Bazen gam yağmuru yağar içime
Sen beni ararsan beni de çağır.
Dostların var ise divanelerden
Gözyaşın aktıysa minarelerden
Binlerce senelik viranelerden
Birşeyler sorarsan beni de çağır.
Ezelin ezelden öncesi vardı
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı
Zaman yumağına bizi kim sardı
Aklını yorarsan beni de çağır.
Dışarda göz yanar, içerde yürek
Taahhüt ehline tahammül gerek
Mazlum yarasına merhem diyerek
Gözyaşı sürersen beni de çağır.
Benzettiler
Yeni bir afyondur yenen her lokma
Biber avrupalı, tuz avrupalı.
Gülücükler sahte kirpikler takma
Dudak Avrupalı, göz Avrupalı.
Bebeklikte benliğini yitiren
Tepe tepe tepemizde oturan
Bizi çıkmazlara alıp götüren
Ayak Avrupalı, iz avrupalı.
Birisi diskoda içer kıvırır
Birisi kulüpte konken çevirir
Yapmasını bilmez ki yıkar devirir
Ana avrupalı, kız avrupalı.
Kalıba uydurdu uyduklarımız
Yazmakla bitmez ki duyduklarımız
Paris modasıdır giydiklerimiz
Astar avrupalı, yüz avrupalı
En mahrem yerlerin kalktı örtüsü
Beş santim tırnaktır ellerin süsü
Bütün bunlar medenilik ölçüsü
Cilve avrupalı, naz avrupalı
İster sarı deyin isterse ırsi,
Büyük revaç buldu makbulün tersi
Duyduğumuz "okey, adiyös, mersi"
Ağız avrupalı, söz avrupalı
Her gün karşımıza on zıpır çıkar
Bağırır, çağırır, devirir yıkar
Dinler kulağımız gözümüz bakar
Şarkı avrupalı, saz avrupalı.
Başımız ayıkmaz binlerce halttan
Örf, adet gemimiz delindi alttan
Analar Muğla'dan, Van'dan, Tokat'tan
Bebek avrupalı, bez avrupalı
Sahnede ekranda hıyar dinleriz
Deliye, densize uyar dinleriz
Saçma çığlıkları duyar dinleriz
Şarkı avrupalı, saz avrupalı
Herkes soyunuyor açılmıyor ki
Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki
Müslüman gavurdan seçilmiyor ki
Şekil avrupalı, poz avrupalı
Türklük bu mu desem bu diyecekler
Şampanyayı sorsam su diyecekler
Bir gün kökümüze hu diyecekler
Kabuk avrupalı, öz avrupalı.
Bereket
Aşk dedin, bağrıma soktun bıçağı
Akan kanım göl olmadan tükenmez
Sevda kokan bu yaranın çiçeği
Petek petek bal olmadan tükenmez
Hasret nedir? Yarına sor, düne sor
İnanmazsan dönder-aktar gene sor
Sensiz geçen geceleri bana sor
Saatleri yıl olmadan tükenmez
Görsem derim biçimini, rengini
Kötü talih yüksek yapar engini
İçimdeki bu sevginin yangını
Kemiklerim kül olmadan tükenmez
Beşinci Mevsim
Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene
Onaltıncı aya takvimsiz girdim.
Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.
Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim... gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.
Getirdim yanıma ay'ı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.
Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak yaprak tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nereye gittimse zamansız vardım.
Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kulaklara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım.
Bırakmıyorlar
Yad elden yanıma çağırdım seni
Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar
Rüyada, mektupta albümde seni
Bulmak istiyorsun bırakmıyorlar
Umutlar hayaldir acılar gerçek
Çileye muhkumsun, kim ne bilecek
Ya bir kuru selam, ya bir top çiçek
Salmak istiyorsun, bırakmıyorlar.
Otuz yıl ağladın hep yana yana
Yeter, yazık diyen olmadı sana
Vefasız dostluğa kalleş zamana
Gülmek istiyorsun bırakmıyorlar
Çalış derler ayak, bağlı el bağlı
Konuş derler, dudak bağlı, dil bağlı
Kalk git derler, kapı bağlı, yol bağlı
Kalmak istiyorsun bırakmıyorlar
Aydınlık ararsın hergün her yere
Çekerler önüne yedi kat perde
Zulüm kimden gelir, adalet nerde?
Bilmek istiyorsun bırakmıyorlar
Yıllar boyu uykuların bölündü
Uçacakken kanatların yolundu
Hayat hakkın vardı elden alındı
Ölmek istiyorsun bırakmıyorlar
Bir Aşk Bulsam
Bir aşk bulsam, yağmurunda ıslansam
Bir dost bulsam, irfanında beslensem
Bir dağ bulsam, sinesine yaslansam
Yalnızlığım bitermola, bilmem ki?
Bir Daha
tevazu severdi, kaynatıp taşırdılar
girdi hırs ambarına, çıkamadı bir daha...
haramla yağladılar, kibirle pişirdiler
bulanık göl ettiler, akamadı bir daha...
yakın arkadaşları çöplük yaptı beynini
doldurdular ve sonra dökemedi bir daha...
kör dikişler atıldı kaypak iradesine
sökmek istese bile sökemedi bir daha...
soyundu inancından terk-i edep eyledi
şerefini göğsüne takamadı bir daha...
sürdü benlik atını karanlık geleceğe
dönüp de geçmişine bakamadı bir daha...
söndü yüreğindeki yanan aşk alevleri
uyanıp yeni baştan yakamadı bir daha...
yediği haram oldu, içtiği haram oldu
ellerini haramdan, çekemedi bir daha
borçlardan indirilmiş bayraktı haysiyeti
alıp tekrar yerine dikemedi bir daha...
terk etti güzelliği çirkinliğe sarıldı
girdiği bataklıktan çıkamadı bir daha...
küfrü baştacı yaptı dostlarına darıldı
diktiği putları yıkamadı bir daha...
kazancı beleş oldu ve kendisi leş oldu
ıtır gibi gül gibi kokamadı bir daha...
zirvenin yollarında döndükçe dönekleşti
ağzına helal lokma sokamadı bir daha...
dost oldu zalimlere görmedi mazlumları
gam çekmedi gözyaşı dökemedi bir daha...
Bir Güzel Ülkü
Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ezelden ebede müjde taşıyan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Yesi'deki kutsal aşkın mayası
Malazgirt'te Alparslan'ın rüyası
Söğütteki has kilimin boyası
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Yunuslayın "Et-kemiğe bürünen"
Selim ruhta Yavuz serdar görünen
Şems misali cümle kirden arınan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bedenlerde Koç Köroğlu yüreği
Debreştikçe yakın eyler ırağı
İman kalesinin bayrak direği
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Riya duygusuyla dolup taşmamış
İlimden, irfandan uzaklaşmamış
Benlik çamuruna ayak basmamış
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Dedem Korkut töresiyle töreli
Edep, ahlâk, sevgi, saygı sıralı
Kırk yıl önce... aklım erdi ereli
Bir güzel ülküdür günül verdiğim.
Her kapıda bir hesaba girmeyen
İnancından zerre taviz vermeyen
Dost alnına kara leke sürmeyen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Mazlumun yoldaşı, zalimin hasmı
Kendine put yapmaz heykeli, resmi
Hak'tır, adalettir, rahmettir ismi
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bu ülkü candadır, sokakta yatmaz
Güneştir... bir doğdu, bir daha batmaz
Menfaat uğruna kimseyi satmaz
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Şiddeti, kavgası, kanı olmayan
İçinde öfkesi, kini olmayan
Sonsuza uzanan, sonu olmayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bedir’den Bizans’a akıp gelen o
Küfür setlerini yıkıp gelen o
İlâhî kaynaktan çıkıp gelen o
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Sinan'da estetik, Itrî'de ahenk
Sebillerde hayat, kubbelerde renk
Mevlânâ'da ilim, Barbaros'ta cenk
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Nizâm-ı Âlem'dir Hak'kın sözü bu
Söylediğim cümle sözün özü bu
Tek damlada umman eyler bizi bu
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ülkü demek makam, mevki, taç değil,
Ülkü demek totem, sembol, haç değil
Kul icadı kof ilkeler hiç değil,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Taze filiz vermiş Edebali’yle
Çiçeklenmiş Haci Bayram Veli’yle
Ulubatlı Hasan’daki hâliyle
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Şehitlerin kanlarıyla ıslanan
Destan olup mavera’dan seslenen
Atıf'larla Said'lerle beslenen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Türk'e ihsan olmuş "Kavm-i Necip"lik
Boş hayâldir bu şerefe rakiplik
Hayatlar gergeftir, ameller iplik
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ne yazdımsa inanç, ahlâk, örf ile
Postaladım gönül denen zarf ile
Anlatılmaz yirmi dokuz harf ile,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bir Yerden Her Yere Mektup
Sormayınız, görmeyiniz canlarım
Hakkınızı yiyip yutan burada
Dinlisini, dinsizini dinlerim
Besmeleye yalan katan burada.
Sofralara viski havyar dizilir
Fiatınız peçeteye yazılır
Sırtınızdan günde dört pos yüzülür
Sizi soyup, sizi satan burada
Simsar siyasetçi, doktor, avukat
İnsan avlıyorlar her gün her saat
Hızlı köşe dönmek en üstün sanat
Kan gölünde balık tutan burada.
Ortada kol gezerken kıtlıklar, yoklar
Burda betonlarla delinir gökler
Kontlar, şansölyeler, baronlar, dükler
Kirli yağan, eğri biten burada.
Yürekler acısı bir garip alem
Rüşvetsiz imzaya yanaşmaz kalem
Pop müzik, şampanya, marlboro, salem
Gece gündüz keyif çatan burada
Kız, kadın pazarı sokağı, yurdu
Homoseksüeller çığlaşan ordu
Ne ahlak kaygusu ne namus derdi
Hızlı doğan erken öten burada.
Yazık... siz beğenir, siz seçersiniz
En çürük köprüden siz geçersiniz
Bilirim her zaman çar naçarsınız
Kör-kütük, zil-zurna yatan burada.
Hal gidiş bu minval bu vaziyette
Sabun işkencede, su eziyette
Rağbet ne ilimde ne meziyette
Aydınlığa çamur atan burada
Doğan bebek dost yemeye zorlanır
Düşündükçe içim dışım korlanır
Evlat seyiplenir ana horlanır
Ana vatan yavru vatan burada.
Birlik
Bilmeyen öğrensin, duymayan duysun!
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Bölücü sapıklar aklına koysun
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Dünün insan yiyen kanlı çarkı yok!
Yüzlerde gam, gönüllerde korku yok...
Çerkezi yok, Kürdü yoktur, Türkü yok...
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Allah bir, vatan bir, bayrak bir beden
Yanlış yola sapmayalım bilmeden!
Doğu, batı diye ayirmak neden?
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Yırtılıp atılmaz tarih sepete!
Birlik oldu camide ve cephede;
Kore'de, Kıbrıs'ta, Kocatepe'de
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Nineler, dedeler, masum bebekler,
Bizlerden Huzurlu Türkiye bekler;
Tutuşsun el- ele kızlar erkekler:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Kalacak adımız, kaldığı gibi,
Aleme velvele saldığı gibi
Tıpkı Sakarya'da olduğu gibi
Kardeşiz, tek vucut, tek bir milletiz.
Ne zulmü severiz, ne kinimiz var!
Hayrı emreyleyen hak dinimiz var;
Dağlar, çağlar boyu yeminimiz var:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Bitmez Bir Garip Hikaye
Otuz yaz otuz kış aynı durakta
Bekle babam bekle can mı dayanır.
Kara yalanları beyaz kundakta
Sakla babam sakla can mı dayanır.
Her yanımız gurbet... hani ya sıla
Ömür bitmez çile ölüm fasıla
Günleri aylara ayları yıla
Ekle babam ekle can mı dayanır.
Çare say, çanak tut çağ zilletine
Sarmaz mı umutlar, sarpa çetine
Katır tırnağını gül niyetine
Kokla babam kokla can mı dayanır.
Nimetler kurnaza ülkü mazluma
Cehennem ettiler mülkü mazluma
Aldatıp her çeşit mülkü mazluma
Yükle babam yükle can mı dayanır.
Bedavacı çomak soksun davana
Arı çıksın sinek girsin kovana
Giden kussun gelen kussun divana
Pakla babam pakla can mı dayanır.
Bize Göre
Beşyüz itten kaçan kurda
Kurt diyenler halt eylemiş
Şehit verilmeyen yurda
Yurt diyenler halteylemiş
Birlik ister bizden olan
Kör olsun milleti bölen
Siyasette yalan, dolan
Şart diyenler halteylemiş
Yazıklar olsun ismine
Gider yan verir hasmına
Vatandaşın bir kısmına
Kürt diyenler halteylemiş.
Ülkü bizim baş tacımız;
Şeker, bal olur acımız.
Çilemizdir ilacımız
Dert diyenler halteylemiş
Hamdolsun alnımız aktır;
Zalimden korkumuz yoktur
Hakikatin yönü tektir
Dört diyenler halteylemiş
Danışsınlar canlarına
Kalmayacak yanlarına
Marksizmin hayranlarına
Mert diyenler halteylemiş
Rahmet yağar ilik ilik
Aşk suyunu içer çelik
On niyettir ülkücülük
Art diyenler halteylemiş
Bizi Ne Bilsin
Herşey madde diyen şaşı dinliler
Türk-İslam fikrine karşı kinliler
Tezek yürekliler, turp beyinliler
Temelden berbatlar bizi ne bilsin...
Türk'üz; Türk yurdunda birlik isteriz
Müslümanız; düzen, dirlik isteriz
Ülkücüyüz; mazbut erlik isteriz
Nemrutlar, Seddatlar bizi ne bilsin...
Kimisi "küçük" der, kimi "az" görür;
Kimisi yolacak hazır kaz görür;
Kimi Bozkurtları binamaz görür;
Sahtekar hoyratlar bizi ne bilsin
Bizimkiler
Üç cins at, üç cins tosun salsak yukarı kata
Üç gün sonra üç katır, üç sağmal inek çıkar.
Zamanda mı, yerde mi, yoksa bizde mi hata?
Yapıp uçurduğumuz kartallar sinek çıkar.
Bu Dünya Kimin Dünyası?
Yol üstünde biten çalı,
Bu dünya kimin dünyası?
Ak çiçekli ayva dalı
Bu dünya kimin dünyası?
Gediklerde esen poyraz,
Yaprakları dalda koymaz
Gözler doysa gönül doymaz
Bu dünya kimin dünyası?
Her gün eski her gün yeni
Tükenmez gidip geleni
Canevimden vurdu beni
Bu dünya kimin dünyası?
Kar yağar kaybolur izler
Her nakış binbir sır gizler
Ufuklara dalan gözler
Bu dünya kimin dünyası?
Toprak basar kucağına
Güneş çeker sıcağına
Atar derdin ocağına...
Bu dünya kimin dünyası?
Bulduktan Sonra Arama
Omuzumda sevda yükü
Yollarda Seni aradım.
Beste beste, türkü türkü
Tellerde Seni aradım.
Girdim yeşilden sarıya
Sordum ölüye, diriye
Çiçeği verdim arıya
Ballarda Seni aradım.
Aşk yalımı girdi cana
Gönlüm döndü gülistana
Gece-gündüz yana yana
Küllerde Seni aradım.
Yorulup demedim, yeter
Hasretin gözümde tüter
Keremden, Mecnundan beter
Çöllerde Seni aradım.
Bahçem çiçek, bağım gazel
Birleşir ebedle, ezel
Ayırmadım çirkin, güzel
Kullarda Seni aradım.
Ulaşmak için rahmete
Katlandım binbir zahmete
Karışıp söze, sohbete
Dillerde Seni aradım.
Büyükler Bilir
Yalan dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele... meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkağıtta erkan nedir usul ne
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını zulmünü
Lisans üstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Adettir gerekmez malumu ilam
Taklide günaydın, asıla selam
Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Cevapsız Kalan Sualler
Yürü: duvar beton, otur yer beton
Tavana bakarsın " bakma der" beton
- Yağmur kokan toprakların nerede?
Ne çiçekler açar, ne kuşlar öter
Yolların on adım ötede biter
- Serbest gezen ayakların nerede?
Her günü hasrettir haftanın ayın
Hani ya bayramın, düğünün, toyun?
- İlin, yurdun, konakların nerede?
Gönlün gamdan göçer, gama taşınır
Boş direkler boynu bükük düşünür
- Dalga dalga bayrakların nerede?
Deprem mi geçirdin, talan mı gördün?
Kanlı haydutlara haraç mı verdin?
- Obaların ocakların nerede?
İnancın cezalı, yüreğin tutsak
Konuşacak yerde çaresiz susmak
- Dudakların, dudakların nerede?
Çarpık Çağ
Doğru mu yanlış mı karar sizlerin
Biz aklın durduğu çağda yaşadık
Ben dinsizim diyen beyinsizlerin
Din dersi verdiği çağda yaşadık.
Baylar çalım sattı, bayanlar etin;
Ar duvarı çürük, darbeler çetin.
Modern putçuluğun, şirkin, zilletin
Kemale erdiği çağda yaşadık.
Bazan kör kilitler vuruldu dile
Bazan armağanlar kazandı hile
Homo'nun, komo'nun, deyyusun bile
İtibar gördüğü çağda yaşadık.
Yabancısı olduk ilin obanın;
Müdür ekmeğini çaldı çobanın
Resmi dairede devlet babanın
İpe un serdiği çağda yaşadık.
Önümüz çileydi arkamız cefa
Bir gün semtimize basmadı sefa
Mürşidin müridin günde beş defa
Günaha girdiği çağda yaşadık.
Kimi hak adalet gördü düşünde
Kimi devlet kuşu buldu başında
Vatanseverin vatan dışında
Hasretlik sürdüğü çağda yaşadık.
Göz yumup izine düştük batının
Tuttuk kuyruğundan haçlı atının
Pamuk yumağının tüyün tütünün
Nice baş yardığı çağda yaşadık
Neler yıkmadık ki son olsun diye
Harcadık günleri gün olsun diye
Asker kaçağının şan olsun diye
Askeri vurduğu çağda yaşadık.
Dilendik savurduk doları markı
Döndükçe aşındı düzenin çarkı
Şalvarı, kasketi, gömleği, börkü;
İhtiras sardığı çağda yaşadık.
Başörtüsü yasak, Türk olmak günah;
Sabır ver sabır ver Ey Gadir Allah
Bulaşık basının her gün her sabah
İslamı yerdiği çağda yaşadık
Görün halimizi biz insanların
Tutsağı olmuşuz su-i-zanların
Her zaman her yerde müslümanların
Müslüman kırdığı çağda yaşadık.
Çektirirler Çekiyoruz
Ne çekersek deliden-kaçıktan çekeriz.
Ve bir de yarımdan buçuktan çekeriz.
Beri tarafta gözü gönlü kapalıdan
Öte tarafta eti açıktan çekeriz.
Dağ ile Sohbet
Hiç başın ağrır mı, yoruldun mu hiç
Birine küstün mü, darıldın mı hiç
Sevdin mi, öptün mü, sarıldın mı hiç
Hasret nedir, ne değildir, de hele
Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer
Acı söz yarası kaç yılda geçer
Beklemek acıdır ayrılık hançer
Gurbet nedir ne değildir de hele
Ormanın var, pınarın var, taşın var
Dört mevsimde bulut saçlı başın var
Bilmem ama bir uzunca yaşın var
Mühlet nedir, ne değildir de hele
Dağlara Arzuhalimdir
muhalefet ölü, iktidar aciz
türk mileti boğuluyor, ne haber
kapıya dayandı ambargo, haciz
müfettişler çoğalıyor ne haber
rüşvet meşrulaştı yukarı katta
fukaranın canı çıkıyor altta
şahlar dansederken repde, rantta
ortadirek eğiliyor ne haber
örtülüye öfke, çıplağa rıza
lâikçiye taltif, dindara ceza
daraldı yerküre, çatladı feza
milli birlik dağılıyor ne haber
adaleti felçeyledi iki tay
rezilliği ben üç deyim, sen yüz say
dilenerek beylik sürmek çok kolay
borç dağları yığılıyor, ne haber
çivi fırttı aşirette oymakta
haramiler haram ile doymakta
namussuzlar hazineyi soymakta
namuslular sağılıyor, ne haber.
Demedi Deme
Korkuyorum belki yarın geç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Yaralıya yol gözlemek güç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz.
Seller iner derelerden geçilmez
Senet yoktur ömre vade biçilmez
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Can kuşu kafeste durmaz demişler
Kaçan kuş kafese girmez demişler
Son pişmanlık fayda vermez demişler
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Dertleşme
Sırtımıza cümle derdi belayı
Sizin için aldık sizden ne haber?
Senelerce uykuları rüyayı;
Sizin için böldük, sizden ne haber?
"Nemize ne, aman bırak" demedik;
Otuz alıp onbeş verek demedik
Hava kışlı, yollar ırak demedik
Sizin için geldik, sizden ne haber?
Aşk ile doldurduk gönül tasını
Tavuğunuz ölse çektik yasını
Zalimlere karşı cenk havasını
Sizin için çaldık, sizden ne haber?
Durup da "bize ne" demedik bir gün
Korkmadık, yılmadık, düşmedik yorgun.
Sıra sıra hapis, kitlece sürgün;
Sizin için olduk, sizden ne haber?
İçkiye, kadına, rütbeye şana
Tenezzül etmedik, malum cihana
Bunların cümlesi kalsın bir yana;
Sizin için öldük, sizden ne haber?.
Doğmadan Önce
Sormuşlar "ezelde aşk var mı?" diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce.
Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü tattım
Kefene sarıldım doğmadan önce.
Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce.
Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.
Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.
Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce.
Dosta Doğru
İçimde uzayan her yol
Çıkar gider dosta doğru
Menekşe, nergis, ıtır, gül
Kokar gider dosta doğru
Zamanım yoğrulur gamla
Birleşir sabah akşamla
Ilık kanım damla damla
Akar gider dosta doğru
Gel bende gör, sen gel beni
Durduramaz engel beni
Görmediğim bir el beni
Çeker gider dosta doğru
Beynim fırın, bağrım tandır
Yanarım hayli zamandır
Sevgim bir yavru ceylandır
Çeker gider dosta doğru
Ne saklarım ne gizlerim
Yalnızca onu özlerim
Tabutta bile gözlerim
Bakar gider dosta doğru.
Dönüş
Bunca yıldır bir hiçliğe
Gittim sana geliyorum
Yeter artık döne döne
Bittim sana geliyorum
Durdum ve düşündüm demin
Baktım bu yol daha emin
Ayrılmamaya bin yemin
Ettim sana geliyorum
Gözüm yaşlı gönlüm garip
Yalvarayım dedim varıp
Benliği benden çıkarıp
Attım sana geliyorum
Aşk tokmağı değdi örse
Durmam gayri dünya dursa
Dünden kalma neyim varsa
Sattım sana geliyorum
Bıraktım öfkeyi kini
Oldum bir rahmet ekini
Seni sevmenin zevkini
Tattım sana geliyorum
Dörtgen
Kul o ki, nefsini yularla güde
Mal o ki, bekçisin muazzez ede
Dil o ki, her yerde hakkı konuşa
Yol o ki, dosdoğru Allah(c.c.)’a gide.
Dua
Senin ak alnından gök gözlerinden
Önce dallar sonra yapraklar öpsün.
Eğilsin yıldızlar tutsun elinden
Gecelerden sonra şafaklar öpsün.
Aşk diyorlar en mukaddes hayale
Ve sen de düşesin o sonsuz hale
Hazdan dudakların olsun bir lale
Güller, karanfiller, zambaklar öpsün.
Sende kemal bulmuş renk, şekil, biçim
Yaşamanın öz suyusun bir içim
Olanca suların sağlığı için
Seni her gün göller, ırmaklar öpsün.
Kumral saçlarında nisan yağmuru
Yazın ak yüzünden gölgenin moru
Ağzından en serin, hem de en duru
Kayalardan akan kaynaklar öpsün.
Çimenler okşasın ayaklarını
Çiçekler koklasın parmaklarını
Ben öpmeden önce yanaklarını
Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün.
Kıskançlık çakılı kazıktır serde
Bölünsün bu rüya en tatlı yerde
Seni canlı kullar öpmesinler de
Kefenler sarılsın, topraklar öpsün.
Dün Gece
Çelik testereyle kestim suları
Yıkadım duvara astım suları...
Düşümde düşüme girdim dün gece
Buluta yaslandım ışığı tuttum.
Seni hatırladım, seni unuttum
Kendimi kendime sordum dün gece
Topladım yolları eyledim yumak
Musalladan gayri görmedim durak...
Durmadan düşünüp durdum dün gece
Toprağı boyadım otlar ağladı
Oturdum kalkmadım atlar ağladı...
Tuttum yorgunluğu yordum dün gece
Dertler gecikince gidip yokladım
Yırtık bohçalarda umut sakladım
Kırgınlık bağını kırdım dün gece
Şişelerde mahkum çiçek kokusu
Yağdı yüreğime renk renk korkusu...
Yok yere yokluğu vurdum dün gece
Ay doğdu gölgeler çöktü üstüme
Hicran alev alev aktı üstüme.
Gözümü yollarda gördüm dün gece
Aydınlığa koştum karanlık çıktı
Her sevgi, her vefa bir anlık çıktı...
Güç-bela ben bana vardım dün gece
Dosta şiir yazdım "hatıra" dedim
Belki bir dost gele otura dedim
Gönlümü toprağa serdim dün gece
Erbabiye
Liderimiz uzaylı, silahımız ok bizim
Hilede, iftirada üstümüze yok bizim.
Bal, sirke, soğan, şeker, et, süt, nane, sarımsak;
Katar çorba yaparız, hünerimiz çok bizim
Erzincan
Bir kara haber ki zor konur adı
Duyanın kırılır kolu kanadı
Felek ikidebir atar tokadı
Yazım der sineye çeker Erzincan
Yazım der gözyaşı döker Erzincan
Erzincan'da dağlar gökle öpüşür
Yiğitleri ecel ile kapışır
Çok katlı binalar yere yapışır
Çöküntüde kalan candır Erzincan
Toprağın emdiği kandır Erzincan
Çok konuğun oldum içinden geçtim
Ekmeğinden yedim, suyundan içtim
Gönlüme ben seni bir mesken seçtim
Şimdi o meskenin mezar Erzincan
Dilim konuşmaktan bizar Erzincan
Karakoç bu kırım bir gün yıkılır mı?
Haslette vuslatta kurşun erir mi?
Sormayın rengini mor mu sarı mı?
Al yeşilken şimdi kara Erzincan
Almış yüreğinden yara Erzincan
Etek
Etek topukta olur, seninki ta baldırda,
Belli arı namusu unutmuşsun bıldırda.
Baban traş olurken; baksın ayna yerine;
Hele sen şu meleti biraz daha kaldır da...
Ey Can
Ben sabit şeyleri sevmem ey can
Sen
Eğer beni dinlersen
Çağlayan ırmak ol...
Ve gönül gönderine çekilmiş
Nazlı nazlı dalgalanan
Bayrak ol...
Ben karanlığı hiç sevmem ey can
Vaktin her saatinde
Her zaman
Ağaran şafak ol...
Güneş ışıklarıyla ürperen çiçek
Seher yeliyle ırgalanan
Yaprak ol...
Ben bulanıklığı sevmem ey can
Sen
Yayla pınarlarından akan
Sulardan berrak ol...
Göl olma, gölet olma, baraj olma
Kaynak ol...
Ben uykuları da sevmem ey can
Uykulardan uzak ol...
Kış günü karları yarıp çıkan
Beyaz bir gül
Mavi bir zambak ol...
Ben zaafları da sevmem ey can
Hakikatleri sarıp-sarmalayan
Zaaflardan ırak ol...
Geri dur geri dur ey can
Nefret sarayındaki sultanlıktan
İlim ocağında çırak ol...
Sana tavsiyemdir ey can
Zalimlerin boynunda süslü kravat olacağına
Var bir garip ölünün üstünde
Kefen ol...
Kimsesiz gelinlerin yüzünde
Duvak ol...
Ey Gönül
Vardığın dergahta post ol, büyürsün
Gördüğün garibe dost ol, büyürsün
Meclise devam et, el sürme mey'e
Girdiğin sohbette mest ol, büyürsün.
Fetva
Türküler var başı belden aşağı
Çalmıyan radyonun pili cennetlik.
Kafir meyve inmez daldan aşağı
Yoksulun yaktığı çalı cennetlik.
Boşunadır dünyamıza geldiği
Aha yaşadığı aha öldüğü...
Korkak müslümanın namaz kıldığı
Camiyi taşlayan deli cennetlik.
Kara günde çözülmesin, kuşağın,
Kara toprak olsun uyku döşeğin.
Cihadda yük çeken uyuz eşeğin
Semeri cennetlik çulu cennetlik.
Tez vururlar harpte önde gideni,
Kaçanlar kurtarır canı bedeni.
Şimdilik kördüğüm kalsın nedeni,
Diri boku yedi, ölü cennetlik.
Bana ne'yi akıllılık sananın,
Başı var da, beyni yoktur. İnanın.
Beş on sene cehennemde yananın,
Dumanı cennetlik, külü cennetlik.
"Karışma boşver"'i eylemiş sanat,
"Dava gereksiz" der, "herşey menfaat"
Böyle bir babayı vurursa evlat,
Tüfeği cennetlik, eli cennetlik.
Sevabı, günahı ayırmış Rabbim,
Ölçüdür gözlerim, tartıdır aklım.
Yalana riyaya, dayanmaz sabrım,
Haksıza sövenin dili cennetlik.
Fotoğraf
Resmine baktığım güzel kız, genç kız
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
Eski bir albümde durursun yalnız
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
İki harf, bir imza, bir tarih; garip
Besbelli üçü de mutsuz muzdarip
Aklımı zorlama karşımda durup
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
Bilemem aradan geçti kaç sene
Memleketin nere, kimsin adın ne ?
"Hatırla" diyerek bakma yüzüme
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni.
Garip Gerçekler
Bir tarafta her devrin sultanları durur
Bir tarafta kaderin kurbanları durur
Ne kurban kesiciler biter dünyamızda
Ne de kesilen kurban kanları durur.
Gel
Aşkımız sembolleşsin iğde çiçeklerinde
Olgunlaşan meyveler dalları eğerken gel
Duru bir yaz sabahı Toros eteklerinde
Akdeniz dalga dalga kıyıyı döğerken gel.
Seher yeli çamları, çavdarları tararken
Dağlar göller üstüne sisten perde örerken
İlkbaharın ilk gülü kılıfını yararken
Sonbaharda son yağmur yollara yağarken gel.
Suların sessiz akıp, kuşların ötme vakti
Yollar daha bitmeden düşlerin bitme vakti
Semada yıldızların uykuya yatma vakti
İster ay batarken gel, ister gün doğarken gel.
Gel Gayri
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir
İki gözüm pınar oldu gel gayri
Elim deyse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayri
Ayların sırtında yıllar taşındı
Sanma ki garibi eller düşündü
Bebekler evlendi yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayri
Hesab et gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile
Hapisler sürgünler esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayri
Gelecegim
Yillar yirmi olsa da, otuz olsa da
Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da
Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da
Bir gün yalin ayak, terli gömlekle
- Gelirim, beni bekle
Belki yakinda olur, belki de uzak
Sirtimda hatiralar, saçlarimda ak
Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak
Bitmeyen bir azim, sabir ve emekle
- Gelirim, beni bekle
Unutmam mümkün degil, unutur sanma
"Gelmez" diyen olursa sakin inanma
Umutlarini kaybetme ha zamanla
Geç kaldi diyerek gam çekme
- Gelirim, beni bekle
Sicak bir yaz akşaminda olabilir
Sari bir güz akşaminda olabilir
Kişin beyaz akşaminda olabilir
Ellerinde bir top mavi çiçekle
- Gelirim, beni bekle
Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başi karli, kara daglardan geçerek
Azigim bir tas su, bir dürüm ekmekle
- Gelirim, beni bekle
Vermese de kaybolan gençligimiz
Ayiran bir gün kavuşturacak bizi
Ve içimde sevgilerin en temizi
Seninle dolu, ari, duru bir yürekle
- Gelirim, beni bekle
Genelge
Dar zamanda düşmanların altına
At olanlar safımıza gelmesin
Garibanın, fukaranın sırtına
Bit olanlar safımıza gelmesin
Ağırlık, irilik ölçüsün bırak;
Tartıya vurulmaz beyinle, yürek.
Bu ülkede iman gerek, ruh gerek;
Et olanlar safımıza gelmesin.
Öte dursun işkembeden atanı
Lazım değil kaçan ile yatanı
Menfaate rüşvet verip vatanı
Fit olanlar safımıza gelmesin
Sapıklar her yerde atsa da çamur;
Gerçek mayasına kuvuştu hamur;
Adam istiyoruz dört başı mamur!
İt olanlar safımıza gelmesin
Gönül bahçesinde korku gezeni
Asla kabul etmez ülkü düzeni
Sevdası, sabırı, aklı, izanı
Kıt olanlar safımıza gelmesin
Biz zulüm ayında güneş çağıyız;
Hira'dan feyzalan Tanrıdağ'ıyız!
Biz meyve bahçesi, üzüm bağıyız,
Ot olanlar safımıza gelmesin
Parolamız her zamanda, her yerde;
Ölmek var da baş eğmek yok namerde
Bu imana, bu ülkeye bu derde
Yad olanlar safımıza gelmesin.
Girdapda Bir Can
Yadelden yanıma çağırdım seni
Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar
Rüyada, mektupta albümde seni
Bulmak istiyorlar bırakmıyorlar
Umutlar hayaldir acılar gerçek
Çileye mahkumsun, kim ne bilecek
Ya bir kuru selam, ya bir top çiçek
Salmak istiyorsun, bırakmıyorlar.
Otuz yıl ağladın hep yana yana
Yeter, yazık diyen olmadı sana
Vefasız dostluğa kalleş zamana
Gülmek istiyorsun bırakmıyorlar
Çalış derler ayak, bağlı el bağlı
Konuş derler, dudak bağlı,dil bağlı
Kalk git derler, kapı bağlı, yol bağlı
Kalmak istiyorsun bırakmıyorlar
Aydınlık ararsın hergün her yere
Çekerler önüne yedi kat perde
Zulüm kimden gelir, adalet nerde?
Bilmek istiyorsun, bırakmıyorlar
Yıllar boyu uykuların bölündü
Uçacakken kanatların yolundu
Hayat hakkın vardi elden alındı
Ölmek istiyorsun bırakmıyorlar.
Gölge Oyunu
Ben avcı olurum, o ceylan olur
Kovalar dururum kendi gölgemi.
Umut toprak olur, dert zaman olur
İp takar sürürüm kendi gölgemi.
Her kuşluk vaktine, her ikindiye
Bölerim gölgemi üçe, ikiye
Eli boş bebekler oynasın diye
Armağan veririm kendi gölgemi.
Gölgemde bir değil bin yara kanar
Gölgeme değerse gölgeler yanar
Geceleri gölgem yollarda donar
Kar gibi kürürüm kendi gölgemi.
Soyunur aynalar ışıktan, renkten
Bazen akşamüstü, bazen çok erken
Kuşlar gökten yuvasına dönerken
Güneşte görürüm kendi gölgemi.
Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Kirletirse şayet toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.
Gönlümdeki Gurbet
Dost ülkeler duman duman önümde
Dağların alnında gurbet yazılı
Göv göcekler firez oldu gönlümde
Çamların dalında gurbet yazılı
Ilgıt ılgıt yeller eser ovadan
Kuşlar tüm tedirgin kalkar yuvadan
Özümüz gövünür yanık havadan
Sazların telinde gurbet yazılı
Gene yanar oldu bağrımın başı,
Nasıl söner bu sevginin ateşi?
Oğuzlar soyunun savaş yoldaşı
Atların nalında gurbet yazılı
Bir canım olsa da yurt için versem
Ufka nakış nakış kanımı sersem
Kalk gardaş sılaya gidelim desem
ÖTÜKEN yolunda gurbet yazılı
Gönül Dostu
Ormanlarda yuvasını yitiren
Bir kuş görsem, sen gelirsin aklıma.
Beni alıp uzaklara götüren
Bir düş görsem, sen gelirsin aklıma.
Gönlüm viranedir yıkılmış, yanmış
Hayâl mermerinde hatıram donmuş
Asırlar öncesi duvara konmuş
Bir taş görsem, sen gelirsin aklıma.
Toprakta ağacın her hâli güzel
Gölgesi, meyvesi, hem dalı güzel
Nerede ne zaman faydalı, güzel
Bir iş görsem, sen gelirsin aklıma.
Açılmış çiçektir her gülen dudak
Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak
Bir dostluk bakışı, bir gülen dudak
Bir diş görsem, sen gelirsin aklıma.
Yüreğinde deli taylar eşinen
Gam ilinden dert iline taşınan
Altmış yıl yaşayıp, bin yıl düşünen
Bir baş görsem, sen gelirsin aklıma.
Gören Bilir
Çarsısında bir kız gördüm Antep'in,
Kızmı ki...
Gözleri var, ala geyik gözleri,
Göz mü ki....
Ak göğüsünün ortasında bir ben var,
Az mı ki....
Yiyip içme, yüzüne bak yetişir,
Yüz mü ki....
"Güzel" sözü çok güzele çok amma
Bu kıza da "güzel" demek söz mü ki...
Güney İlleri
Gök mavi, dağlar ak, ovalar yeşil...
Dört mevsim bahardır güney illeri
Çiğ düşmüş çiçekte gün ışıl ışıl..
Bir sarı, bir mordur güney illeri
Yollar kıvrım kıvrım iner yokuştan,
Köpüklü suları dökülür taştan
Kuşları çiçekten, çiçeği kuştan
Seçilmeyen yerdir güney illeri
Dağılır yaylanın boz dumanları
Eğilir yıldızlar öper çamları
Bir başka alemdir yaz akşamları
Cennet ile birdir güney illeri
Baharda haz duyar nar çiçeklenir
Arı sesi çan sesine eklenir
Tüm güzellik Toroslarda renklenir;
Oylum oylum kardır güney illeri
Motor sesiyle uyanır sabah
Kekik kokusuna boyanır sabah
Özene- bezene yaratmış Allah,
Ne geniş, ne dardır güney illeri
Ordadır ozanın gönül bolluğu
Sevgi sıcak sıcak, aşk buğu buğu..
Gerçek yiğitlerin harman olduğu
Eşsiz bir diyardır güney illeri
Hak Yol İslam Yazacağız
Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslam yazacağız.
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslam yazacağız.
Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslam yazacağız.
Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslam yazacağız.
Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslam yazacağız.
Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Budanın tunç heykeline
Hak yol İslam yazacağız.
Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslam yazacağız.
Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslam yazacağız.
Hancı
Bilir misin hancı, bugüne kadar
Hanından kaç yolcu çıktı bu yola?
Sıladan gurbete giden yolcular
Kaç damla gözyaşı döktü bu yola?
Getirmeden bu yolların sonunu,
Kaç yolcu son durak yaptı hanını?
Kaç yolcu bu yolda verdi canını,
Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola?
Akar bir oluktan beş dağın karı,
Demişler adına "hasret pınarı"
Şu mezarı gölgeleyen çınarı
Kimin için, kimler dikti bu yola?
Kaç aşık bu yolda zaman eritti,
Kaç yorgun hanında terin kuruttu,
Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü,
Kaç topuğun kanı aktı bu yola?
Yollar kıvrım kıvrım, dağlar sıralı,
Düşünürüm, yollar beni yoralı.
Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı,
Her gecenin seher vakti bu yola?
Ben bilmedim gitti n'olur sen söyle,
Bu yollar kararsız uzar mı böyle?
Yar için iç çekip, karşıki köyde
Hangi göz kaç sene baktı bu yola?
Hasan'a Mektup
Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,
Aha bu mektubu alınca Hasan.
Manalar iplikten incedir amma,
Kelimeler biraz kalınca Hasan.
Gene ağzımızı açmıyor bıçak,
Huzur size ömür..... Dert salkım saçak.
Oyuna kalkıyor yüzlerce köçek,
Batıdan bir hava çalınca Hasan.
Kök saldı bahçede ayrık otları,
Yemler pay edildi, sattık atları.
Biz kovalım derken baştan bitleri,
Sülükler yapıştı, kulunca Hasan.
Süt dolu güğümü çalarız taşa,
Kutsal görevimiz "Sağol çok yaşa !"
Mülkte hakikati aramak boşa,
Tüm suçlular güçlü olunca Hasan.
Derisini yüzdük demokrasinin,
İşi iştir imtiyazlı asinin.
Hakikatte vahşi, sözde "vasinin"
Dörtnala gidilir yolunca Hasan.
Canım Hürriyeti koydunsa ara,
Ekmek yalınayak kaçtı dağlara.
Çevremize küsmüş kardeşlik var ya,
Haber ver, izini bulunca Hasan.
Soysuzlar taş atar mukaddesata
Karşı duramazsak bizdedir hata.
Tahammül teşviktir, böyle hayata,
Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan.
Hasan'a Mektup (Giriş)
Mektup yazdım Hasan'a,
Ha Hasan'a ha sana...
Hasan'a Mektup - I
Oğul bir mektup yaz bizim Hasan'a,
Bıldırki itlerin çoğu öldü de
Tor tosunlar kayış yardı bu sene,
Koç öküzler epey ayrık yoldu de.
Aramızda yamrı yumru tepeler,
Sokaklarda seyip gezdi sopalar
Sen giderken yeni doğan sıpalar
Torunlu morunlu eşek oldu de.
Köye çoban ettik sağır ibiş'i,
Çatal doğurtuyor erkek çebişi
Yağcılıktan yükün tuttu çok kişi,
Gene aşiretin yüzü güldü de
İbibikler dama yaptı yuvayı,
Pis kokudan balta kesmez havayı
Sorarsan şo bizim eski davayı,
Can sıkmasın, kıyamete kaldı de
Biraz daha azdı dünkü sinekler;
Yular bırakmadı kırdı inekler
Çıkın edip gönderdiğin dilekler,
Yalınayak gözü yaşlı geldi de
İncitmeyin derken gönül hatırı,
Gebe çıktı Solakların katırı
Kör kıvrak bir kırık yemden ötürü,
Düşmanların davulunu çaldı de
Fukaralık bağdaş kurdu hasıra,
Harçlık marçlık gönderemem bu sıra
Hele mektup için bakma kusura,
Pul parası kesemizi deldi de
Yırtıldı geceler çakal sesinden;
Kazlar kafa çeker el kesesinden
Bozuk terazinin sol kefesinden
Demlenen hıyarlar rağbet buldu de
Sen gideli çok haşerat türedi;
Anaç balıkların hepsi tüledi
Kavaklara kaplumbağa tünedi!
Yörük yaylasına çingen doldu de
bıldır: geçen sene
Hasan'a Mektup - II
Göz değdi köyümün güzellerine,
ELİF, yadellere göçtü be Hasan
SEVGİ size ömür dört kulaç önce,
Ecel çorbasını içti be Hasan
ASALET babasız çocuk doğurdu;
Hazlı HÜRRİYET'i haydutlar vurdu
Viraneye döndü TÜRKHAN'ın yurdu,
Köyün tadı tuzu kaçtı be Hasan
ADALET felç oldu, yürür değnekle,
NEŞE ne haltetsin soğan ekmekle...
GÖNÜL delirdi de yol beklemekle,
İsyan bayrağını açtı be Hasan
SAADET'in adı HÜLYA'dır şimdi;
Hergün birimizi aldatır şimdi
UMUT'lar rüyada, faldadır şimdi
Unut, eski günler geçti be Hasan
FAZİLET'i gelin ettik gurbete,
Kimbilir... belki de gurbetten öte
Yağlı SERVET garaz eder ÜLFET'e
Ara yere nifak saçar be Hasan
ZEYNEP bize küskün, İFFET sürgünde;
Rezalet, felaket yağar her günde...
Yedi HASLET verem olur bir günde,
ÜLKÜ kötü yolu seçti be Hasan
Burada ne düğün ne BAYRAM kaldı...
En güzel UMUT'lar dalda ham kaldı!
Korku, hasret, isyan, keder, gam kaldı;
Binalar temelden uçtu be Hasan
İşte böyle... Malum ola halimiz;
Naçar böğrümüze düştü elimiz
Güven duyduğumuz her güzelimiz,
Bizlere bir kefen biçti be Hasan
Hatırlatma
Mektup derken şiir oldu bak gene
Darılırsan ben ölürüm unutma...
Taze sarmaşığım hoyrat bedene...
Sarılırsan ben ölürüm unutma
Bir gün güneş olur göle doğarsın
Bir gün yağmur olup yola yağarsın
Bir gün çiçeklerden koku sağarsın
Yorulursan ben ölürüm, unutma
Kılıç ağzı yoldur ok ucu meydan
Dikkat etsen benim canımsın ey can
Koyakta kekliksin kayada ceylan
Vurulursan ben ölürüm unutma...
Aşk denince aklı bırak deli ol
Işık ışık gökten inen dolu ol
Boz-bulanık akan yağmur seli ol
Durulursan ben ölürüm unutma
Dinlemek zor, anlatmak zor yar beni
Göreceksin dertte gamda gör beni
Gönül toprağıma yaptım türbeni
Dirilirsen ben ölürüm, unutma
Hayal ve Gerçek
Ay ışığı pencereden girende
Senden yana hayal kurmak ne güzel
Ya bir otobüste ya bir trende
Gurbet ilden sana varmak ne güzel
Aşkın mayasını senden alıp ta,
Şekillendim sevda denen kalıpta
Evinizin kapısını çalıp ta,
İlk çıkandan seni sormak ne güzel
Umudu yoksula bol verir Hüda
Bin tohuma can var bir damla suda
Gerek uyanık ol gerek uykuda
Benden bakıp seni görmek ne güzel
Kurumadan daha yolculuk teri
Gel diye yanına çağırsan beni
Bırakıp bir yana gamı kederi
Doya doya seni sarmak ne güzel
Aşk deyince anlattığı her şeydir
Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir.
Azraile can vermesi zor şeydir
Sen istersen sana vermek ne güzel.
Hedef
Çıktık Ötüken'den günün birinde,
Yıkandık Mekke'nin tevhid nurunda
Hem dünde, bugünde, hemi yarında
İslamlık Miractır, Ülkü sancaktır
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır
Biz dava uğruna serden geçmişiz;
Anadan, babadan, yardan geçmişiz;
İman denizine yelken açmışız;
İslamlık sevdadır, Ülkü sancaktır,
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır.
Engeller yıldırmaz Müslüman Türk'ü;
Şüphesiz inandık, söz verdik çünkü...
Kıyamete kadar yaşar bu ülkü!
İslamlık hedeftir, Ülkü sancaktır;
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır.
Hepsi Bizim Kesemizden
Müdür, bakana yağ yakar;
Tel parası kesemizden.
Teri bile şipir kokar;
Gül parası kesemizden.
Kahvaltısı kaymakla bal,
Sepet sepet muz, portakal...
Viski içer, yüzü al al;
Yal parası kesemizden.
Hanım berberde kırıtır;
Kızı terzide sırıtır;
Her gün bir makam donatır;
Çul parası kesemizden.
Fakir gelir ters ters süzer;
Torpilliye fıstık ezer;
Metresine mektup yazar,
Pul parası kesemizden.
İskoç giyer, Salem içer;
Sekreterle dalga geçer;
Sık sık yolluk alır uçar,
Yol parası kesemizden.
Hudut Taşları
Bu bulanık hava,bu toprak bu su
Beni benden beni senden ayırır
Bu sabahsız gece bu düş bu uyku
Beni benden beni senden ayırır
Doğmadık güneşin aydınlığında
Uzarsa gölgeler dost kılığında
Şüphe keleplenir gönül çığında
Beni benden beni senden ayırır
Doğrultmak istersem kırılır dallar
Sınadım zamana sığmadı yıllar
Bu dikenli yollar bu taşlı yollar
Beni benden beni senden ayırır
Sevgi bulutundan rahmet damlası
Düşmeden ayrılık doldurur tası
Yoğun maddelerin ince manası
Beni benden beni senden ayırır
Sen aşka hiç dersin bense hayata
Kimbilir belki de bendedir hata
Bu dalgalı deniz bu yanlış rota
Beni benden beni senden ayırır
İkininbiri
Bayram Bilge Toker'e
Can özünden besmeleyi çekende
Dil yanmazsa ben yanarım sultanım
Hak uğruna bir sefere çıkanda
Yol yanmazsa ben yanarım sultanım
Arzuhalim ulaşırsa divana
Korkarım ki taban değer tavana
Çiçeğimden zerre girse kovana
Bal yanmazsa ben yanarım sultanım
Göz utanır gönül dostu görünce
Can tutuşur candan selam gelince
Bülbül olup bir bahçeye girince
Gül yanmazsa ben yanarım sultanım
Aşıklık içimde doğduğu zaman
Taş yanar göz yaşım yağdığı zaman
Mızrabım sazıma değdiği zaman
Tel yanmazsa ben yanarım sultanım
Üzülmedim erkenine geçine
Akıl yordum herşeyine hiçine
Söküp yüreğimi atsam içine
Göl yanmazsa ben yanarım sultanım
Alev alev ruhta, canda bu ateş
Bakmakla görülmez bende bu ateş
Bırakılsa hangi günde bu ateş
Yıl yanmazsa ben yanarım sultanım
Dosta mektup yazma vakti gelirse
Yazar postalarım kısmet olunsa
Mektubumun mahiyetin bilirse
Pul yanmazsa ben yanarım sultanım
İncitme
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.
İsyanlı Sükut
Gitmişti makama arzuhal için
Beyy dedi yutkundu eğdi başını
Bir azar yedi ki oldu o biçim
Şeyy dedi yutkundu eğdi başını
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak benzi sapsarı
Bir konağa baktı alttan yukarı
Vayy dedi yutkundu eğdi başını
Çekti ayakları kahveye vardı
Açtı tabakasını sigara sardı, daldı...
Neden sonra garsonu gördü
Çayy dedi yutkundu eğdi başını
İçmedi masada unuttu çayı
Kalktı ki garsona vere parayı
Uzattı çakmağı ve sigarayı
Sayy dedi, yutkundu eğdi başını
Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş
Sandım can evine döktüler ataş
Sordum memleketin nere gardaş
Köyy dedi yutkundu eğdi başını
Yürüdü kör topal çıktı şehirden
Ağzına küfürler doldu zehirden
Salladı dilini vazgeçti birden
Oyy dedi yutkundu eğdi başını
İtiraf
Sevgiliden sevgiliye hediye,
Ayva gider, elma gider, nar gider.
Sevenin yüreği bir renkli mevsim;
Yağmur gider, rüzgar gider, kar gider.
Işıklı saçların dökmüş beline,
Bağladım gönlümü her bir teline,
Ana, bir ben değil bu aşk yoluna,
Topal gider, sağır gider, kör gider
Fakir, zengin, yiğit, akıllı, deli...
Bunların hepsi de sever güzeli,
Baba, bu çığırdan ezel ezeli,
Hasta gider, esir gider, hür gider.
Sarıldım boynuna, öptüm yüzünden;
Sevdim, ayrılamam kara gözlümden,
Ah! Gardaş neyleyim gönül izinden,
Herkes gitmiş, ben giderim, yar gider.
Karakoç'um düşmüş gönül derdine;
Can adaktır güzellerin merdine,
Hey arkadaş, bu sevdanın ardına
Şahlar bile tahtı, tacı kor gider.
Kara Haber
Ellerin yurdunda çiçek açarken
Bizim ile kar geliyor kardeşim.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.
Güzel olmuş sıra sıra söğütler,
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.
Üç aylık bebekler tutldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaratan böylesin vermesin başa,
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım.
Karşılama
Geldi gönderdiğin şiirden mektup
Arada bir böyle yaz Balaban'ım
Zaman siciminin ucundan tutup
Bazen bağla, bazen çöz Balaban'ım
Fikir gölü derinleşir girdikçe
Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
Sıhhat, zaman, mekan, imkan verdikçe
Cevapsız bırakmam, söz Balaban'ım
Ahval- i aleme kafayı takma
Allah Kerim, sabrı elden bırakma
İlmi düstur eyle, imanı sakla
Gayrisi savrulan toz Balaban'ım
Huzur içte gerek, kabukta değil
Vuslat acelede, çabukta değil
Akıl da baştadır, topukta değil
Çile yemekteki tuz Balaban'ım
Ahlakı, töreyi kenara atan
Dine " Afyon" diyen, vatanı satan
Müslüman olamaz, Türk değil zaten
Dayanmaz görmeye göz Balaban'ım
Demişler ya " Kuvvet birlikten doğar"
Kar, yağmur zamanı gelince yağar
Nasihatım o ki dinlersen eğer
İşaret " ben" değil " Biz" Balaban'ım
Çevremizi saran türlü ihanet
Gün geçtikçe görünüyor daha net
Başlangıçta bilmek değil kehanet
Bağrımıza girmiş köz Balaban'ım
Zaman geldi esir olduk maddeye
Zaman geldi hasır olduk caddeye
Zaman geldi küsur olduk şetteye
Daha bunlar bize az Balaban'ım
Dört yanımı gurbet yazmış kaderim
Dosttan mektup gelir, biter kederim
Gözlerinden öper, selam ederim
Aydınlık günlerde gez Balaban'ım
Kesit
Gözlerim yollarda serili kilim
Yüreğim denizde bir garip balık
Yaralı kekliktir ağzımda dilim
Ben kendi türkümü anlamam artık
Dağa kaçmış ceylan güldeki koku
Şahin umutlarım inmez havadan...
En rahat yatakta uyumaz korku
Su doldurur kan içerim kovadan
Aydınlık noktadır derin kuyuda
Sabahsız geceler ömrümü aşar...
Girse kuğularım boğulur suda
Çile bende doğar dert bende yaşar
Keyfiyet
Parklar fuhuş pazarı, sokaklar toz deryası
Haksızlık kol geziyor, makamlar söz deryası
Vakit geçip gitmekte, görünürde tedbir yok
Önlemez bu kokuyu tuz dağı, tuz deryası.
Kırkıncı Yıl Hesabı
Uykuları harman ettim, savurdum
Bir mübarek düş aradım kırk sene.
Ne usandım, ne yoruldum, ne durdum
İçi doğru dış aradım kırk sene.
Çıktım dağ boş, indim baktım ova boş
Toprak garip, su tedirgin, hava boş
Nere gitsem dallar kırık, yuva boş
Yumurtada kuş aradım kırk sene.
Aşk yükünü indirince arkamdan
Doğmadık bebekler tuttu yakamdan
Hesap-kitap ettim kaçtım rakamdan
On yitirdim, beş aradım kırk sene.
Binalar yükselir: Gözyaşı, kin, kan...
Koymuşlar adını "uygarlık, ümran"!
Yükseklerde, midelerdir hükümran
Alçaklarda, baş aradım kırk sene.
Gönül penceremi dünyaya açtım
Baktım manzaraya, ben benden geçtim...
Ucuzdan tiksindim, kolaydan kaçtım
Belâsı çok, iş aradım kırk sene...
Birbirinden çürük çıktı seneler
Öz yiğidi az doğurdu analar
Hayâl oldu gönlümdeki binalar
Temel için taş aradım kırk sene.
Adı "devrim" oldu avrat soyarak
Denge kurdu toklar açı yiyerek
Aptallara ibret olsun diyerek
Solucanda diş aradım kırk sene.
Konuşma
O dedi ki:
Bir gün bana gönül verdin
"Aşktır benim mayam" derdin
Sonsuz bir hisle severdin
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Aşktan yana, histen yana
Gayri sual sorma bana
Belki dün bilirdim ama
Unutmuşum!
O dedi ki:
Yüreğime ektin bir köz
Yaralarım oldu göz göz
Yemin edip verdiğin söz
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Yanan yakar iyi bil ki
Ben de yaralıyım belki
Unutmak ayıp değil ki
Unutmuşum!
O dedi ki:
Yalan söylemezdin yani
Unutmam derdin sen beni
Sormak suç olmasın yani
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Hangi yalan, hangi gerçek?
Meyvesini yedi çiçek
Soru sorma, cevabım tek;
Unutmuşum!
O dedi ki:
Mühürledin dudaklarım
Düğümün kalpte saklarım
Mektup yazan parmakların
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Ne mühür kaldı, ne senet
Er-geç kopar çürük kenet
Uçmuş akıl denen meret
Unutmuşum!
O dedi ki:
Beni, benden almıştın da
Çokla sen ben olmuştun ya
Gerçek sevgi, yalan dünya
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Vazgeç gayri iş yok bende
Yitirmişim seni, sende
Kimin nesisin, adın ne?
Unutmuşum!
Ve bilenler dediler ki:
Aşk da, söz de yalan imiş
Akıl işi değil bu iş
Ve sonra hatırladık ki
Sevenler hep boşa sevmiş...
Korku
Ben deliden çok kurnazdan korkarım
Cahilden ziyade yobazdan korkarım
Bedenimdeki hastalıklardan değil,
Adalete düşen marazdan korkarım
Köroğlu'na Dair
Benden selâm olsun Koç Köroğlu’na,
Şimdi devir başka, zaman değişti.
Karga konar kır atların beline,
Arpa bulunmuyor, saman değişti.
Gayri ne Kenan var, ne Demircioğlu,
Tarihe karıştı, Ayvaz’la Hoylu,
Herkes Bolu Beyi, her taraf Bolu,
Yiğitlik kalmadı, insan değişti.
Sır tutmuyor suya giden testiler,
Kılınçları müzelere astılar,
Çamlıbel’in çamlarını kestiler,
Dağlar çıplak kaldı, orman değişti.
Kale yoktur, ok atılmaz burçlardan,
İnsanoğlu yüksek uçar kuşlardan,
Boz tavşanlar haraç alır kurtlardan,
Erlik başkalaştı, meydan değişti.
Kervan geçmez, uçurdular hanları,
Hile satar asrın bezirgânları,
Banka kurup biriktirdik kanları,
Dertler yenilendi, derman değişti.
Tad bozuldu, küp kokutur turşular,
Haydutlara yatak oldu çarşılar,
Şişkin cüzdan bin belâyı karşılar,
Boynuzlar göz oldu, kalkan değişti.
Küçük Sınav
Ana, baba vesiledir ortada;
Kim gönderdi? Nasıl geldin? De hele.
Et, kemik, kan mevcut durur mevtada
Eksilen ne? Niye öldün ? De hele
Maya
"Sılaya dön" diye mektubun geldi;
Sılayı sılada yitirdim anam.
Biten takvimlere sattım gençliği,
Uykuyu rüyada yitirdim anam.
Özü bulmak için indim derine;
Geç değdi ellerim dost ellerine.
Salınca gönlümü mahşer yerine,
Dünyayı dünyada yitirdim anam.
Öteyi ötede, burayı burda,
Güneşin nurunu bir başka nurda,
İsa’yı çarmıhta, Musa’yı Tur’da,
Adem’i Havva’da yitirdim anam.
Kapattım kapımı "of" ile ah’a,
Açtım penceremi sonsuz sabaha...
Ağrımı, sızımı sorma bir daha,
Onları orada yitirdim anam.
Bu hiç, o herşeyden verince müjde,
Silindi hayâller kalmadı gözde.
Aşkım çiçek açtı yandığım közde,
Aklımı, sevdada yitirdim anam.
Ölçtüm ve düşündüm inceden ince;
Sıyrıldı kılıftan "son" ile "önce"
Mânâlar zihnimde şekillenince,
Ben beni aynada yitirdim anam.
Önce kökü dalda, dalı çiçekte;
Çiçeği meyvede, meyveyi renkte;
Var olan herşeyi bir çekirdekte,
Onu da Mevla’da yitirdim anam
Meclis Lügatı
"Hıyar, seviyesiz, sahtekar, alçak
Demagog, satılmış, adi, dangalak
Aşağılık, terbiyesiz, pis yalak"
Mebus beyler yalan söylemez el hak
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü,
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yar deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor.
Lambamda titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aşk deyince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama.
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Boşa bağlanmamış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Saştım kara bahtım tahammülüme
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kör düğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban
Milletvekili Marşi
Sormayin kim oldugumu
Ben bilmem, liderim bilir
Varligimi yoklugumu
Ben bilmem, liderim bilir.
Gözlerim hep ona bakar
Kaldir der, ellerim kalkar
Gül, menekşe nasil kokar
Ben bilmem, liderim bilir...
Ne için ne yiyecegim
Sirtima ne giyecegim
Nerede ne diyecegim
Ben bilmem, liderim bilir...
Içimdeki riyalari
Sürecegim boyalari
Görecegim rüyalari
Ben bilmem, liderim bilir...
Siki tutarim arami
Ye derse, yerim harami
Süt beyaz, kömür kara mi
Ben bilmem, liderim bilir...
Enim nasil, boyum nasil
Fikrim nasil, huyum nasil
Kullanacak oyum nasil
Ben bilmem, liderim bilir...
Hasta miyim, sihhatta mi
Sadakatim ifratta mi
Otuz gün ay mi, hafta mi
Ben bilmem, liderim bilir...
Hicap nedir, örtü nedir
Kurt, kuş, böcek, börtü nedir
Iyi nedir, kötü nedir
Ben bilmem, liderim bilir...
Hürmetim tamdir zatina
Minder olurum altina
Uyarim talimatina
Ben bilmem, liderim bilir...
Teslim ettim irademi
Böyle yürür benim gemi
Varsa beynimi, midemi
Ben bilmem, liderim bilir...
Misilleme
''İki kere iki dört'' ediyorsa,
Ben de seni seviyorum, darılma
Bir de ''Her gecenin sabahı var'' sa
Ben de seni seviyorum, darılma
Demişler ki, ''Çivi, çiviyi söker''
Her eşek çamura bir defa çöker
Madem ''Kar üşütür, ateş te yakar''
Ben de seni seviyorum, darılma
''Her yokuşun bir inişi olur'' sa,
''Aka aka, su çukuru bulur'' sa,
İnsan doğar, yaşar, sonra ölürse,
Ben de seni seviyorum, darılma
Durup dinlenmeden akarsa pınar,
Her yıl kıştan sonra gelirse bahar,
Balıkların suyu sevdiği kadar
Ben de seni seviyorum, darılma
Dikkat eyle geçmiyorum sırayı;
Bozar ise kader bozsun arayı
Aç ekmeği sever, fakir parayı...
Ben de seni seviyorum, darılma
Müzelik Şiir
Yürüyen heykellerle aynı müzedeyim ben
Konuşan mumyalara kimden söz edeyim ben
Fikren işkencedeyim, ruhen cezadayım ben
Korkaklığın sükûtu kol geziyor her yerde
Sanki tek başımayım, tek kişilik mahşerde.
Putların gölgesinde dans eder akbabalar
Söz sokakta dolaşır, öz zindanda çabalar
Atılan ucuz safra selâmlar, merhabalar
En temiz topraklara gül eksem mantar biter
Yollar sırat köprüsü, durmak düşmekten beter.
Kaybettim mesafeyi, zamandan uzaklaştım
Sevgi diye sarıldım, isyanla kucaklaştım
Ne kendimden kurtuldum, ne kendime yaklaştım
Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler
Can sıkmaya yetiyor canlı kalmış ölüler.
Fuhuş yuvası sanki en görkemli binalar
Çamur evlât doğurur, taş yürekli analar
Resmen hak tevzi eder hakkı boğan canavar
Koşanlar, yarışanlar... dehşet ötesi dehşet
Akıl karaya vurdu, gırtlağı geçti vahşet.
Meydanlar tıklım tıklım, caddeler salkım-saçak
Kölelik histerisi yayılmış köşe-bucak
Elli tane hokkabaz, elli milyon oyuncak
Müdür ve müdüriçe müzenin bekçileri
Aferine çalışır düzenin bekçileri.
Mülkü kazanan ayrı, tasarruf eden ayrı
Hisseler neden farklı, hak, hukuk neden ayrı?
Hasta yaşar deniyor, baş ile beden ayrı
Mantık yürütmek yasak, itiraz eylemek suç
Neşe-eğlence, cinnet... yatıp uyumak korkunç.
Güvenmek aldanmaktır... ölçü-tartı izafî
Mert-namert, güzel-çirkin, eksi-artı izafî
Çoğunun cebindeki kimlik kartı izafî
Kim kimdir? Kim kim değil? Anlamak ve bilmek zor
Oynanan komediye gül diyorlar, gülmek zor.
Figüran heykeller var kül tablası boyunda
Yediyüz göbek atar dakikalık oyunda
İşlenen her günaha kurt da ortak, koyun da
Kalmışım ara yerde, tozdayım, dumandayım
Kirli bir mekândayım, iğrenç bir zamandayım.
Neden Sonra
O dedi ki:
Bir gün bana gönül verdin;
" Aşktır benim mayam!" derdin
Sonsuz bir hisle severdin,
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Aşktan yana histen yana
Gayri sual sorma bana
Belki dün bilirdim ama,
Unutmuşum!
O dedi ki:
Yüreğimde etkin bir köz
Yaralarım oldu göz göz
Yemin edip verdiğin söz
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Yanan yakar iyi bil ki,
Ben de yaralıyım belki
Unutmak ayıp değil ki,
Unutmuşum!
O dedi ki:
Yalan söylemezdin hani?..
Unutmam derdin sen, beni
Sormak suç olmasın yani,
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Hangi yalan hangi gerçek?
Meyvesini yedi çiçek
Soru sorma cevabım tek
Unutmuşum!
O dedi ki:
Mühürledin dudaklarım;
Düğümün kalpte saklarım
Mektup yazan parmakların
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Ne mühür kaldı ne senet..
Ergeç kopar çürük kenet
Uçmuş akıl denen meret,
Unutmuşum!
O dedi ki:
Beni benden almıştın ya,
Çıkla sen ben olmuştun ya
Gerçek sevgi yalan dünya
Aklında mı?
Ben dedim ki:
Vazgeç gayri iş yok bende,
Yitirmişim seni sende
Kimin nesisin, adın ne?
Unutmuşum!
Ve bilenler dediler ki:
Aşk da, söz de yalan imiş;
Akıl işi değil bu iş..
Ve sonra hatırladık ki,
Sevenler hep boşa sevmiş...
Noktada Zaman
Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan
Döndüğü noktadan bin yıl uzakta
Yürek ateş düşmüş kuru bir harman
Yandığı noktadan bin yıl uzakta
Ne nişan bozulur, ne düşer tetik
Zaman kanlı tezgah, acılar mekik
Umut yavrusun yitiren keklik
Konduğu noktadan bin yıl uzakta
Şans ne ki? Bir doğar, ölür bin kere
En güzel arzular kalır mahşere
Sevginin meyvesi dalından yere
İndiği noktadan bin yıl uzakta
Çıkar oyunbazlar ikbal katına
Tepeler dağları alır altına
Dostluk sürücüsü vefa atına
Bindiği noktadan bin yıl uzakta
Esasta her canlı mutlak bir ceset
Dünyamız soluyan ufak bir ceset
Evren teneşirde çıplak bir ceset
Yunduğu noktadan bin yıl uzakta..
Nöbetçinin Vukuatı
Yüzbaşım, garajda nöbet tutarken
Hatırıma sıla düştü bu gece
Güngören'in horozları öterken
Gönül kalktı yola düştü bu gece
İçinde dışında yoktur yalanı
Anlatayım dur başıma geleni
Bir yar için düşüncemin olanı
Sapanca'da göle düştü bu gece
Bozhöyük'e vardım Güllü kadına
Fal açtırdım Ülker'imin adına
Gelin olmuş bak şu işin tadına
Bizim kısmet ele düştü bu gece
Kırk yıl geçse unutamam bu günü
Olmuş bitmiş sevdiğimin düğünü
Hep çözülmüş sırrımızın düğümü
Maceramız dile düştü bu gece
Kalbime ateşten vurdular yama
Perişan bir halde döndüm kıtama
Karakoç bildiğin KARAKOÇ ama,
Bilmediğin hale düştü bu gece
Oy Anadolu
Seni çok sevenler(?) çok örseledi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Açların çalıştı, tokların yedi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Yanan hep sen oldun, yakılan sensin
Ruhuna çiviler çakılan sensin
Şekilden şekile sokulan sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Sınırlar çizildi rüyalarına
Yasaklar konuldu dualarına
Hangi sesler hâkim semalarına
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Ahlat’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun
Evladın, âşıkın, yiğitin mahzun
Tebessümün mahzun, ağıtın mahzun
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Metrûk manastırlar ihya olmakta
Hüzün, camilere mahya olmakta
Yadlar başımıza kâhya olmakta
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Üzerinden hak, adalet silindi
Hayâ zırhı delik delik delindi
Bu zelil duruma nasıl gelindi?!
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Dün şehit kanıyla sulanan sensin
Bugün alkollere belenen sensin
Düşmandan sadaka dilenen sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Şehit torununa "sen sus" diyorlar
"Vatan sevmek bize mahsus" diyorlar
Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Hariçten gelenler köprüyü tutmuş
Dost, karşı kıyıda, seni unutmuş
Hınzır yeller yaprakların kurutmuş
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Ölülere İhtar
Ey eski ölüler kalkın mezardan
Dünyayı bir daha görün de gidin.
O günler mi berbat yoksa bugün mü?
Biz değil... siz karar verin de gidin.
Postacı
Eylen bir haber ver, acele gitme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Yok deyip de beni perişan etme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Tel çekmiştim giden ayın üçüne
Cevap gelmez korku düştü içime
Karıştır çantayı bir bak içine
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Uykumu dağıtan korkulu düşler
Gün biten her gece yeniden başlar
Ber evet dünyayı bana bağışlar
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Hiç haber çıkmadı on pazar
Beklerim saatler yıl kara uzar
Zarfının üstünde KARAKOÇ yazar
Sevgilimden bir haber var mı postacı?
Rapor
Nere bassan bataklığa batarsın,
Fikir dinsiz, merak deli, dünya cılk.
Bozulmuş insanlar, Allah kurtarsın,
Mide dinsiz, yürek deli, kafa cılk.
Kart öküzler bağlanalı batıya,
Cıvıklık bulaştı, birçok katıya.
Ne temele güven, ne de çatıya.
Duvar dinsiz, direk deli, oda cılk.
İmanda nasipsiz, dinde fakirler.
Akşam köşesinde küfür okurlar.
Zaman tezgah olmuş, günah dokurlar.
Usta dinsiz, çırak deli, kalfa cılk.
At huysuz çıkarsa binilmez kardaş.
Denecek çok söz var denilmez kardaş.
Açlıktan ölsekte yenilmez kardaş.
Hoşaf dinsiz, börek deli, çorba cılk.
Çektiğimiz çile hesaba gelmez.
Ay geçer, yıl geçer, yüzümüz gülmez.
Toprakta bereket olurmu ? olmaz.
Kazma dinsiz, kürek deli, çapa cılk.
Kovuldu ülkeden ar, namus, haya.
Asrileştik güya, uyduk modaya.
Beden açık, yüzde yedi kat boya.
Surat dinsiz, tarak deli, ayna cılk
Reçete
Ey yüksek sosyeteye mensup modacı hanım,
Eğlence zümresinin başının tacı hanım,
Bu metod ki, sizlerin müsbet ilâcı hanım:
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
Yerindedir tahsilin, güzelliğin şahâne.
Varsa Türk'ten tâlibin, bu çeşitli bahane.
Bir ecnebî hovarda yakalarsan daha ne?..
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
Flörtünün sayısı; en az on beş olmalı...
Kimisi hâlis züppe, kimisi keş olmalı...
Altın kolyen, kürk manton, taksin beleş olmalı.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
İç votkayı, şarabı; sokaklarda nâra at.
Medeniyet sizlerle yükselmektedir kat kat.
Çeşni ruha gıdadır, her gün bir yatakta yat...
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
Hiç durma twist öğren, her gün baloya git;
Tırnağını, yüzünü, dudağını boya git.
Sun'î peyke varis ol, conilerle aya git.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
Bazan düz pantalon giy, traş ettir enseni.
Bin dolaş bisiklete, göster şöyle sen seni.
Kabahat ailende, anlıyorum ben seni.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
Artist ol, filim çevir; ismine yıldız derler...
Bin kez kürtaj yaptırsan gene sana kız derler!
Çıplak resim çektirsen, ne şahâne poz derler.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
Mayoyla endam göster, git jürinin önünde
Mahremini teşhir et her birinin önünde
Seçil bir kraliçe imtihanın sonunda.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.
Hayır, inanma kızım! Bunlar hep istihzadır.
Namus insanlar için en mukaddes meyvadır.
Gençlikte hissiyatın belki seni aldatır.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Haddinden çok açılmak soysuzun modasıdır.
Türk oğluna anne ol, iftihar et onunla;
Elin soysuz züppesi bağdaşamaz seninle;
Bu yurdun kızı isen şu sözü iyi dinle:
"Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Yapacağın düşüklük bize yüz karasıdır."
Saati Yok Eremi Yok
Aşktan yana söz duyunca
Ben hep seni düşünürüm
Uçsuz hayaller boyunca
Ben hep seni düşünürüm
Yıldızlar kayar yüceden
Renkler sıyrılır geceden
Yüreğim sızlar inceden
Ben hep seni düşünürüm
Aklın ucu değer hiçe
Yol ararım içten içe
Kainat uyur sessizce
Ben hep seni düşünürüm
Korkunun bittiği yerde
Haz duyarım perde perde
Bir mezar görsem bir yerde
Ben hep seni düşünürüm
Zaman hep sonsuza akar;
Meyve dökülür, dal kalkar
Çiçeklere bakar bakar
Ben hep seni düşünürüm
Rüzgar eser ilden İl'e
Sağlıkta bitmez bu çile
"Var"dan öte, "Yok"ta bile
Ben hep seni düşünürüm
Saç Meselesi
Karlı dağlar gibi dik durur başı,
Bahar bulutuna benzer saçları.
Ayrı bir konudur kirpiği kaşı,
Yaralar bağrımı ezer saçları.
Kaç gönül takılı kalmış telinde,
Dalgalanır omuzunda, belinde.
Bazen ak gerdanda, bazen alında,
Yayladan yaylaya gezer saçları.
Yanakları çiçek açmış nar gibi,
Gözleri çağşaklı bir pınar gibi,
Göğsü mor sırtlara yağan kar gibi,
İlla hepsinden güzel saçları.
Bağlar ki esen yel atmasın diye,
Görenler itiraz etmesin diye,
Kimsenin gözüne batmasın diye
Akşamdan akşama çözer saçları.
Sana Geliyorum
Görmeden, doğduğum gecenin seherini
Ellerim değmeden anama,
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırıl- çıplak
Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Bir garip ağaç oldum aşk ülkesinde,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak
SANA geliyorum SANA
Dal- budak
Ne bir dürüm ekmek var heybemde
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazan yürüyerek, bazan koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak
Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ipil ipil yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak
Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş mana
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek için ağlayarak,
SANA geliyorun SANA
Ya HAKK...
Sen
Sen: Çamlı dağlarda ağaran şafak...
Sen: Duru göllerin nilüferisin.
Sen: Engin ovada sararan başak
Sen: Umut kaynağı, alınterisin...
Sen: Gökte yıldızsın, uykularda düş..
Sen: Yeşil ekinsin, sen beyaz gülüş
Sen: Mavi denizsin sise bürünmüş
Sen: Sevda sırrının düğümlerisin
Sen: Her güzelliğin canlı sergisi
Sen: Kalp yarasının emin sargısı
Sen: Benim dileğim hakkın vergisi
Sen: Gönlüme saklı aşk hançerisin.
Sen: Koyu gölgesin ,yaz sıcağında
Sen: Olgun meyvesin dal kucağında
Sen: Korsun alevsin aşk ocağında
Sen: Gadir Allah'ın şaheserisin
Sen: "Ben"sin, gel gör ki ben "sen " değilim
Sen: Benim düşüncem, ruhum ve dilim
Sen: Benim gözlerim, ayağım, elim..
Emin ol, sen bana benden berisin
Sen Varsın
Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın
Aşk yolunun kanunu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın
Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir serviler suyundan içer
Bağrında ay doğar zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın
Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın
Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın
Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen-seni gel benim içimde ara...
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın
Sergi
Zümrüt bahçe, Altın saray
Girdim amma beğenmedim
Ortasında elmas bir ay
Gördüm amma beğenmedim.
Hak diye döndüm yönümü
Boynuma taktım ölümü
İstediler ak gönlümü
Verdim ama beğenmedim
Çile çektim sünnet diye
Kınadılar cinnet diye
Çağırdılar cennet diye
Vardım ama beğenmedim
Kalbim tarla, sevgim başak
Tahammülü yaptım kuşak
Dost yoluna candan döşek
Serdim amma beğenmedim
Beyde makam, beyde para
Garibanda türlü yara
İnsanlığı insanlara
Sordum amma beğenmedim
Başlar hep beyine muhtaç
Mideler dolu, gözler aç
Her çıbana üç-beş ilaç
Sürdüm amma beğenmedim
Gelen olmadı çağrıma
Ellerim düştü böğrüme
Var gücümle öz bağrıma
Vurdum ama beğenmedim
Sermayelik
'Büyük'lük kendine verdiği paye
Arkasında saklı en menfur gaye
Sinsice İslam'a saldırmak için
'İrtica' elinde hazır sermaye...
Sevdam ve Ben
Ey SEVDAM! Nerede kucaklaştık seninle,
Ne zaman dolduk, ne zaman taştık seninle?
Beklediğimiz sabahları görmeden
Bak.. Bak işte mezara yaklaştık seninle.
Size Bıraktım
Bana Mevlana'yı, Yunus'u verin
Mecnun'u, Leyla'yı size bıraktım
Kırk yıldır susuzum, bir tas su verin
Irmağı, deryayı size bıraktım
Talipli değilim şöhrete, şana,
Makamı, rütbeyi yük etmem cana
Dostluk, sevgi, şefkat yetişir bana,
Dövüşü, kavgayı size bıraktım.
Zaman yoktur ekip, biçip, sürmeme
Ham topraktan haram mahsul dermeme
Bir tek gönül kâfi gelir girmeme
Konağı, sarayı size bıraktım.
Çokta değil, hakta buldum huzuru,
İstediğim alınteri, göznuru
Benliği, kibiri, iğrenç gururu
Faizi, bankayı size bıraktım.
Hiç biriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa, taşa..
Beni inancımla koyun başbaşa..
Topyekün dünyayı size bıraktım
Sorgulama
Her şeyi bilirim diyorsun amma
Birazcık sen seni biliyor musun?
Yemekte yatakta, sokakta, işte
Dünyanın tadını alıyor musun?
Sütün kaymaklı mı, suyun duru mu?
Sabunun sarı mı, tuzun kuru mu?
Hele bir tarif et genel durumu
Olanlardan memnun oluyor musun?
Sıcakta ciğeri pişeni anlat
Gölgede göbeği şişeni anlat
Menfaat ardından koşanı anlat
Haramdan hisseni alıyor musun?
Eski yurdun, eski köyün senin mi?
Başındaki kurtlu beyin senin mi?
Oynadığın garip oyun senin mi?
El yıkıp, can yakıp gülüyor musun?
Ortaksın hileli yol tutanlara
Kulluğun ucuzdur kul tutanlara
Yakınlığın var mı bal tutanlara
Bol bol parmağını yalıyor musun?
Bire alıp yüze satmak caiz mi?
Bizi tutup bize satmak caiz mi?
Çaresize ceza satmak caiz mi?
Sen sana iyilik diliyor musun?
Sırtımızın yük müsün nesin sen?
Duygusuzun teki misin nesin sen?
İlelebed baki misin nesin sen?
Ecelin gelince ölüyor musun?
Suç Olsa Da
Ne diyorsa İslam dini
Uyacağız suç olsa da
Gerçeği örten kefeni
Yırtacağız suç olsa da.
Alnımız ak, yüzümüz ak
İslam olan olmaz korkak
Batıla batıl Hakka Hak
Diyeceğiz suç olsa da.
Çiçeklenir sevda serde
Cihad, düğün olur merde
Nur-u Kuranı her yerde
Yayacağız suç olsa da
Baba, Ana, Bacı, Kardaş
Ehl-i küfre açtık savaş
İslamın yoluna can baş
Koyacağız suç olsa da.
Cihad bize bayram düğün
Ta doğuştan haşre değin
Her an zikrullah gömleğin
Giyeceğiz suç olsa da.
Mana doldurmuş içleri
Gam mı maddenin suçları
Dine taş atan hiçleri
Sustururuz suç olsa da.
Suları Islatamadım
Savaştayım elli yıldır
Ömrüm geçti boşalt, doldur
Anlamadım bu ne haldir
Birgün silah çatamadım
Suları ıslatamadım
Ekin ektim başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep, döşek yılan
Birgün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım
Ne payem oldu ne sayem
En doğruya varmak gayem
Düşüncemdir tek sermayem
Alan yoktur satamadım
Suları ıslatamadım
Yolum yokuş, izim ayrı
Dilim yağsız, sözüm ayrı
Bedenimden özüm ayrı
Biri bire katamadım
Suları ıslatamadım
Talipli yoktur sevgiye
Anlamadım, neden? Niye?
Canlar gücenmesin diye
Can attım gül atamadım
Suları ıslatamadım
Susar Kâinat
Adlî İlâhî’den sual eylesem
Kapanır dudaklar, susar, söylemez...
Acep hangi meyve helâldir desem
Sararır yapraklar, susar, söylemez...
Munis bir merakım, mağrur bir merak
Tohum bir merakım, yağmur bir merak
Maden bir merakım, çamur bir merak
Utanır topraklar, susar, söylemez...
Karlı dağlar uykuya mı yattı ki
Geçitleri haydutlar mı tuttu ki
Deli rüzgâr dilini mi yuttu ki
Ormanlar-ırmaklar, susar, söylemez...
Desem ki adalet, hürriyet var mı?
İnananlar inancını yaşar mı?
Yoksa zulüm-zillet boydan aşar mı?
Kararır şafaklar, susar, söylemez...
Bir yemine çeksem gök yere değer
Âlem söz orucu tutarmış meğer
Balıklar başını önüne eğer
Sallanır kavaklar, susar, söylemez...
Şiire Dair
Şiir bir cennet bahçesi
Girmeyene anlatılmaz.
Cennet nedir, bahçe nasıl?
Görmeyene anlatılmaz.
Şair gülü, şükür gülü
Yaprak yaprak dokur gülü
Her mısradan fikir gülü
Dermeyene anlatılmaz.
İne gönül, kalka gönül
Hep doğruya baka gönül
Hak vergisi... Hakk’a gönül
Vermeyene anlatılmaz.
Şiir toprak kokusudur
Şiir damla damla sudur
Ermişlerin duygusudur
Ermeyene anlatılmaz.
Şairler sultanı Yunus
Her sözü yüz defa yumuş
Aşk bağına dergâh kurmuş
Varmayana anlatılmaz.
Tamam Mı?
Unutma tez geçer zulmün ezası
Sabretmeyi bileceksin. Tamam mı?
Yiğitde ar değil bahtın kazası
Hakka teslim olacaksın. Tamam mı?
Geri dönmek yoktur güneş doğmadan
Rahmet nuru karanlığı boğmadan
Hakikat yolunda boyun eğmeden
Gerekirse öleceksin. Tamam mı?
Yenilir mi inanmışın imanı?
Böyle bir gerçeğin olmaz gümanı
İnşaallah başlarsa hesap zamanı
Haklarından geleceksin. Tamam mı?
Yolumuz her zaman Allah yoludur,
Bu yoldaki ölüm oğul balıdır.
Hak, haklının en mukaddes malıdır.
Vermezlerse alacaksın. Tamam mı?
Çevirmez ahını Allah öksüzün...
Pek basittir devrilmesi köksüzün
Her kim olsa haksızlığı haksızın
Suratına çalacaksın. Tamam mı?
Uyuşukluk şifa bulmaz illettir.
Korkaklık en adi, en pis zillettir
Adalet ne güzel, ne hoş nimettir.
Hep doğruyu bulacaksın. Tamam mı?
Yalana hayır da, gerçeğe evet...
Mücadele şarttir, kalsan da tek fert.
Bir de ötesi var buranın elbet;
Nasıl olsa güleceksin. Tamam mı?
Tanrı Katına
Yerleri gökleri yaratan Tanrı
Sana, Sen'den şikayetim var benim
Hakim-i mutlaksın haktır kararın
Anlatayım hayallerimi gör benim
Bir gönül verdin ki oldum esiri
Bulur kusursuzda yüzbin kusuru
Biri bire bölsen çıkar kesiri
Bu gidişle iflah olmam zor benim
Üfledim ötmedi aşkın düdüğü
Aşamadım arpa boyu gediği
Bana çirkin elin güzel dediği
Ya aklım yok, ya gözlerim kör benim
Yalanı gerçekte saklanmış gördüm
Gündüzlerde gece, yazda kış gördüm
Hayat diye verdiğini düş gördüm
Tüm nedenler benliğimi yer benim
Hava gurbet toprak gurbet su gurbet
Alev alev sardı beni bu gurbet
Esas derdim ne sıladır ne gurbet
Dost ufuklar düşünceme dar benim
Tavır
Deseler ki, 'İslamın pınarından içmek suç'
O suçu kabullenir içerim avuç avuç...
Tebliğ
Ya İslam'da erirsin
Ya inkar da çürürsün
Yol mezarda bitmiyor
Girdiğinde görürsün
Tevziat
İlâhi nizamdır yorulmaz, şaşmaz
Bulutlar dünyaya rahmet dağıtır.
Zerreden kürreye haddini aşmaz
Yıldızlar semaya rahmet dağıtır.
Seyreyle âlemi ibret içinde
Görene hikmet var hikmet içinde
Türlü renk, sayısız lezzet içinde
Topraklar meyveye rahmet dağıtır.
Toplar çeşme, kaynak, dereyi, çayı
Aksatmaz günleri, haftayı, ayı
Ezelden ebede asırlar boyu
Irmaklar deryaya rahmet dağıtır.
Korkulu, karanlık, kör gecelerde
Aklın, hissin, ilmin bittiği yerde
Mânâ ülkesinden açılır perde
Uykular rüyaya rahmet dağıtır.
Yıl, beş yüz yetmiş bir, bir mübarek an
Arz’a teşrif eder en yüce sultan
Elinde Allah’ın kelâmı Kur’an
Fâniden ukbâ’ya rahmet dağıtır.
Topraktaki Sevince
Al elmalar yeşil dalı eğince
Yaprakların ucu yere değince
Bak o zaman topraktaki sevince
Hava bulutlanıp gök gürleyince
Bir yağmur başlar ya inceden ince
Bak o zaman topraktaki sevince
Sevdalılar al kefeni giyince
Kara yerler seni beni yiyince
Bak o zaman topraktaki sevince
Tut Ellerimden
Sırat’tan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden.
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden.
Birleşmek üzredir şafakla gurûp
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun, isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden.
Çağır hayallerin en ötesini
Yakından duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden.
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı, altundan sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden.
Şüphe "başlangıç"tır, karar "nihayet"
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden
Unutma Bacım
Türksün, Müslümansın; dahası var mı?
Unutma bunları aman ha bacım.
Senin ak yüzünden ak olmamalı
Dağda kar, külekte ayran ha bacım.
Bir kocan olmalı, bir evin senin;
Artsın, eksilmesin şerefin senin;
Barışta annelik görevin senin,
Savaşta silâha davran ha bacım.
Hak yolun yolcusu kalmaz arkada;
Gücünü, gönlünü ülküye ada.
Yaşamak ne kadar hakkımızsa da,
Canımız Türklüğe kurban ha bacım.
Donsuz "yıldız"ları edinme örnek,
Kırk sandığa sığmaz bir kirli gömlek.
"Namus için" diyor en kutsal ölmek;
Ceddinin yazdığı ferman ha bacım.
Eskiyi, yeniyi bırak bir yana;
Her şeyin iyisin, doğrusun ara.
Uyma köksüzlere, olma maskara;
Aman ha, aman ha, aman ha bacım.
Unutursun (Mihribanım)
Unutmak kolay mı? deme
Unutursun Mihriban'ım
Oğlun kızın olsun hele
Unutursun Mihriban'ım
Zaman erir kelep kelep
Meyva dalında kalmaz hep
Unutturur bir çok sebep
Unutursun Mihriban'ım
Yıllar sineye yaslanır
Hatıraların paslanır
Bu deli gönlün uslanır
Unutursun Mihriban'ım
Süt emerdin gündüz gece
Unuttun ya büyüyünce
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban'ım
Gün geçer azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi
Bugün değil yarın belki
Unutursun Mihriban'ım
Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban'ım
Uyan Türkiye!.
Bu bir cinnet krizi, gerçekler yolunuyor
Gönül parkımızdaki çiçekler yolunuyor
Kuzular yolunuyor, ördekler yolunuyor
Kazlar tüyünü döktü, uyan artık Türkiye!.
Iğdır'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Üç siyasi tecavüz, üç ortağın niyeti
Yapılan her yanlışta millet öder diyeti
Koru hukukumuzu, koru cumhuriyeti
Şerefimiz diz çöktü, uyan artık Türkiye!.
Rize'de şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Namaslu can derdinde, soyguncu mavi turda
Sosyete pazarında bütün eller uçkurda
Yabancı müfettişler ne halt ediyor burda?.
Yeter, uyanma vakti, uyan artık Türkiye!.
Ağrı'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Kimse senin adına borç alıp ruh satmasın
İşsiz, bunalmış gençler aklını oynatmasın
Çifte pasaportlular memleketi satmasın
Her zillet seni yaktı, uyan artık Türkiye!.
Sinop'ta şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Aldanma yalancının yalanına bir daha
Sarılma denenmişin yılanına bir daha
Yol verme haydutların talanına bir daha
Bayrağın boyun büktü, uyan artık Türkiye!.
İzmit'te şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Dünümüz yağmalandı, yarınlar ipotekli
Sevip büyüttüğümüz torunlar ipotekli
Elif'ler, Alparslan'lar, Harun'lar ipotekli
Kokla bak tuzlar koktu, uyan artık Türkiye!.
Muğla'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Avrupa sevdalısı âşıktan hayır gelmez
Ayının elindeki kaşıktan hayır gelmez
Teslim tünelindeki ışıktan hayır gelmez
Uyurken yılan soktu, uyan artık Türkiye!.
Mersin'de şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Kartel medya narkozu uyuşturmasın sizi
Hoyrat örselemesin, buruşturmasın sizi
Sistem birbirinizle vuruşturmasın sizi
Gök gürler-şimşek çaktı, uyan artık Türkiye!.
Hatay'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Sütü bozuk olmayan çok sever milletini
Hiç emdirmez kanını ve yedirmez etini
Kaybetmez inancını, çiğnetmez iffetini
Uykun pek fazla çekti, uyan artık Türkiye!.
Urfa'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Utansın paramızı pul yapan büyükbaşlar
Kesmesin yolumuzu küp başlar, kayık başlar
Bu sözlerim sizedir hür başlar, ayık başlar
Ahlar semaya çıktı, uyan artık Türkiye!.
Sivas'ta şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Doktor bizden olmalı, ilaç bizden olmalı
Başımıza giyecek her taç bizden olmalı
Ufuk bizden olmalı, miraç bizden olmalı
Dağlara sisler çöktü, uyan artık Türkiye!.
Konya'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Gel ki görkemli birlik birlikte gerçekleşsin
Gel ki Anadolu'da huzur rüzgârı essin
Gel ki leş kargaları korksun, sesini kessin
Mazlum canından bıktı, uyan artık Türkiye!.
Her yerde şafak söktü, uyan artık Türkiye!.
Vatandaş Türküsü - I: Tohdur Beğ
Avrat yeğin sayrı, benim karnım aç,
Keyf için gelmedik bura tohdur beğ
Fukara harcından yaz da bir ilaç,
Olsun derdimize çare tohdur beğ.
Tama vatandaşık, gardaşık tama...
Bunca Pahilm'olur adam adama?
Geldik ta sabahtan kaldık akşama,
Yarına mümkün mü sıra tohdur beğ?
Yedi baş horanta yıkık hanede...
Tüm kazancım bini bulmaz senede;
Yüz pangunut helal olsun gene de;
Ben nereyim, beşyüz nere tohdur beğ?
Tek kaşıkla çorba içer dördümüz...
Kul başından ırak ola derdimiz
Senden, benden esker ister ordumuz
Candan da mı yeğdir para tohdur beğ?
Dert - bela tebelleş oldu başıma,
Her gece tahsildar girer düşüme...
Beni mahcup etme can yoldaşıma,
Erkeklik öldü mü bre tohdur beğ?
Büyük oğlan esker, öteki çırak,
Han için param yok oteli bırak...
Mevsim kış, yollar sarp, köy hayli ırak:
Bir değil, beş değil yara tohdur beğ
Memur gelir karşılarsın köşeden!
Zengin gelir kırılırsın neşeden
Öte kaçma bizim garip Eşe'den,
Bakıp boynundaki kire tohdur beğ
Hemi Müslümanım, insanım hemi;
Halimi arzettim darılma e mi?
İçinde mangır yok, gördün kesemi;
Bir de ceplerimi ara tohdur beğ
Daha sayayım mı? Noksan mı daha?
Yalvara yalvara tükendim aha...
Bu yüzle mi çikacaksın ALLAH'a?
Vallahi yanarsın nara tohdur beğ.
Vatandaş Türküsü - II: Hakim Beğ
Gene tehir etme üç ay öteye,
Bu dava dedemden kaldı hakim beğ
Otuz yıl da babam düştü ardına;
Siz sağolun, o da öldü hakim beğ.
Kırk yıl önce; yani babam ölünce,
Kadılıklar hakimliğe dönünce,
Mirasçılar tarla, takım bölünce,
İrezillik beni buldu hakim beğ,
Yaşım yetmişiki, usandım gel - git,
Bini geçti burda yediğim zılgıt;
Eğer diyeceksen " bana ne, öl git";
Oğlumun bir oğlu oldu hakim beğ.
Sekiz evlek tarla, bir geverlik su,
Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu?
Kazanmasam da hu, kazansam da hu!
Canım ta burnuma geldi hakim beğ.
Keşife, meşife, damgaya, harca
Kanımız kurudu harca da harca...
Sayenizde avukatlar yıllarca
Fakiri yoldu da yoldu hakim beğ.
Mubaşir itekler, katip zavırlar;
Değişti bizde de göya devirler
Yüz yıl önce adam yiyen gavurlar,
Tapucuyu aya saldı hakim beğ.
Kabahat sizde mi, kanunlarda mı?
Şaşırdım billahi yol, yordamı
Kızma sözlerime alam kadanı
Sıkıntıdan içim doldu hakim beğ.
Mülkün temeliydi adalet hani?...
Bizim hak temelde saklı mı yani?
Çıkartıp da versen kim olur mani?
Yoksa hırsızlar mı çaldı hakim beğ
Hem davacı pişman, hem de davalı
Bu yolda tükettik çulu, çuvalı
Sabret makamından çalma kavalı
Sürüler ekine daldı hakim beğ.
Vatandaş Türküsü - III: Mebus Beğ
Vallahi sıtkımı sıyırdım senden,
Tiksintimi naz belleme mebus beğ
Yoksulluktan yanan bağrımı,
Isınacak köz belleme mebus beğ.
Mosturan meydanda sağol çok yaşa(!)
Benim tütüne zam, senin maaşa...
Bulgur bulamazken çorbaya, aşa,
On kuruşu az belleme mebus beğ.
Yevmiyem on lira senede üç ay,
Dokuzu işsizlik vay efendim vay...
Üstelik benimle eylersin alay,
Vatandaşı yoz belleme mebus beğ.
Çalışa çalışa kuruyor kanım,
Vergi şeleğinden çıkıyor canım;
Sen insansın amma ben de insanım...
Yolunacak kaz belleme mebus beğ.
Gruba esirsin, lidere dayak...
Uçuruma sürür beni bu ayak
Tama vekilimsin, şu halime bak;
Haksızlığı hak belleme mebus beğ.
Görevin sırf parmak kaldırmak değil,
Biraz da milletin derdine eğil
Meclise hürmet et, ne döv, ne dövül...
Hizmet belle, söz belleme mebus beğ.
Vatandaş Türküsü - V
Alo: ağam beğim, efendim alooo!
Burası Türkiye, ben bir vatandaş
Hayatım illallah, geçimim abooo!
Ben tazıyım, tavşan oldu ekmek, aş.
Evimizde pencere yok, ışık yok;
Çocuk doğar beleyecek beşik yok;
Pilava yağ, tarhanaya kaşık yok;
Öte yandan, çoluk çocuk dokuz baş.
" Efendi köylü" yüm bir de şaka mı?
Cenderme keyfiçin tutar yakamı
Kimlere güvenip dönsem arkamı,
Gavur olur, irisinden vurur taş.
Verem, tifo, sıtma bende sayısız,
Şu koca dünyada kaldım dayısız
Ekmek telaşından gamsız, kaygusuz,
Geçmedi birgünüm sürdü bu savaş.
Sülemen'de hava, İbiş'te hava
Koltuğa girince bitiyor dava,
Nutuk bol, oy beleş, makam bedava...
Seçimden seçime ucuzlar traş.
Mamıdali zaten boynuzlu bela,
Kırmızı yoğurdu döküyor yola
Ben sağa giderim, o çeker sola
Nasıl uygun siyah göze sarı kaş.
Asker kaçakları çatar orduma;
Dinsiz fetva verir dini derdime!
Bir canım var adamışım yurduma;
Bende korku eğlenir mi be gardaş.
Nerelisin deme.. her yerde varım;
Memleketim Urfa, Manisa, Çorum,
Edirne, Hakkari, Muğla, Erzurum,
Antalya, Trabzon, belki de Maraş.
Ve Sonra
Kurudu sevgiler gönül tasında
Her mevsim bir başka aldattı bizi
Renkler baskalaştı gün ortasında
Koyu bir karanlık öptü denizi
Daraldı her sabah geniş ufuklar
Aşkımızı gölgeledi bulutlar
Yaprak yaprak daldan düştü umutlar
Tüketti takvimler gençliğimizi
Seneler yalancı çıktı düş gibi
Tüm yazlar üşüttü kara kış gibi
Mermere işlenmiş bir nakış gibi
Dağıldı yüzlerce yokluğun izi
Önce Gerçek dedik ve sonra Neden
Bekledik bir daha gelmedi giden
Uyandık en güzel düşü görmeden
Aynalardan sorduk birbirimizi
Vitrin
Seçimle iş başına gelen yöneticiler
Palavra sıka sıka geçirirler beş seneyi
Zamanın vitrininde tükense de sevgiler
Dolaylı menfaatler doldurur beş seneyi.
Vur Emri
Bir haber dolaşır semada pulpul;
Kılınçlar bilensin akın var Çin’e.
Yiğitler at sürer düşman içine;
Tarihe hükmeden bir ses duyulur:
- Vur! TÜRKLÜK aşkına vur!
Yüklenir bir ülke oymak ve avul,
Sel olur ordular, batıya akar.
Uçar elden-ele bozkurtlu bayraklar.
Emreder bir başbuğ, sade ve vakur:
- Vur! BAYRAK aşkına vur!
Karışır top sesi, nal sesi, davul..
Çağdan çağa çığır açar gemiler.
Bir hâkan atını denize sürer
Ve der ki: “Yıkılsın Bizans’ı koruyan sur, ”
- Vur! FETİH aşkına vur!
Parçalanmak istenir bir ülke, Anadolu’dur:
Şahlanır bir anda bin yıllık hınçlar;
Eser poyraz poyraz eğri kılınçlar,
Kütahya düzünde kelle savrulur...
- Vur! TOPRAK aşkına vur!
Ya... işte tarihin böyledir oğul!
Geçmişten hız alsın geleceğin de..
Göster Türklüğünü tunç bileğinle!
Bu dine, bu ırka ve bu toprağa
Sataşmak isterse herhangi gavur:
- Vur! ALLAH aşkına vur!
Yağmur Yağar Gibi
Ormanlarda yuvasını yitiren
Bir kuş görsem sen gelirsin aklıma.
Beni alıp uzaklara götüren
Bir düş görsem sen gelirsin aklıma.
Gönlüm viranedir, yakılmış, yanmış
Hayal mermerinde hatıram donmuş.
Asırlar öncesi duvara konmuş
Bir taş görsem sen gelirsin aklıma.
Toprak, ağacın her hali güzel
Gölgesi, meyvesi hem dalı güzel
Nerede, ne zaman faydalı, güzel
Bir iş görsem sen gelirsin aklıma.
Açılmış bir çiçektir her gülen dudak
Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak
Bir dostluk bakışı, bir gülen dudak
Bir diş görsem sen gelirsin aklıma.
Yüreğinde deli taylar eş inen
Gam ilinden dert iline taş ınan
Altmış yıl yaş ayıp bin yıl düş ünen
Bir baş görsem sen gelirsin aklıma.
Yakarış
Rızanı aradım her yazdığımda
Malumun.. nefsimi değil Allah'ım.
Sana hoş gelmeyen duygum olursa
Aklımdan onları sen sil Allah'ım.
Yalvarış
Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Her adımda bir engel var, salmıyor,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Mümkün mü bu yolda maksuda ermek?
Mümkün mü sılada dost yüzü görmek?
Aşığa ar gelir geriye dönmek;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Çekilmez bir şelek vurdun arkama;
Şaşırdım yollarda kaldım, akşama.
Umudum her zaman bakidir amma,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Sevip sevilmemek varsa kaderde,
Hangi doktor ilaç verir bu derde?
Hastayım, susuzum gurbet illerde;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Ey hanlar hanını halkeden Hancı!
Bir yudum aşkınla doğdu bu sancı.
Ey fakir ekmeği, Mümin inancı!
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Yanan Sular
Elimle musluğunu açtığım sular yandı
Yürüyerek içinden geçtiğim sular yandı
Boyu üç yılı aşan sabır orucu tuttum
İftar vakti olanda içtiğim sular yandı.
Yemin
Canım sağ oldukça rahmetli babam
Susarsam,hakkını helal etmesin
Ak sütün emziren ihtiyar anam
Susarsam hakkını helal etmesin.
Yerindedir daha aklım iradem
Ve işte yeminim, işte ifadem
İlk insan, ilk nebi Hazreti Adem,
Susarsam hakkını helal etmesin.
Meylim ne şöhrete, ne saltanata;
Hak için sarıldım ben bu sanata;
Kür-Şad, Bilge Kağan, Oğuzhan ata,
Susarsam hakkını helal etmesin.
Önünde dururken Türklüğün hali,
Susup da boynuma almam vebali;
Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali(R.A)
Susarsam hakkını helal etmesin.
Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan,
Bana zindan olur Maraş, Elbistan
İbni Sina, Dedem Korkut , Alparslan
Susarsam hakkını helal etmesin
İmanda bu fire, zillete bu zam!
Doymuyor yüreğim ne kadar yazsam
Farabi, Gazali, İmamı Azam,
Susarsam hakkını helal etmesin.
Nusret versin yeri göğü yaratan
Çekip çıkartalım akı karadan
Ertuğrul Bey, Osman Gazi, Murat Han,
Susarsam hakkını helal etmesin.
Ülküm aşk çölünde Veysel Karani
Ulubatlı Hasan eyler göreni
Fatih, Ak Şemsettin, Molla Gürani
Susarsam, hakkını helal etmesin
Bu yol bahadırlar, ermişler yolu;
Kendini davaya vermişler yolu!
Şeyh Mevlana, Derviş Yunus, Köroğlu,
Susarsam hakkını helal etmesin.
Türkçe sevdalanan İslamca yanan
Adar milletine bir değil bin can
Yavuz Sultan Selim, Barbaros, Sinan
Susarsam hakkını helal etmesin.
Uyutulmuş köy, nahiye, ilçe, il
Yüreğimi yetmiş yerden yara bil;
Mehmet Akif, Osman Batur, Şeyh Şamil
Susarsam hakkını helal etmesin.
Usta savaşçılar, genç mücahitler
İmkanıma hizmetime şahitler
Başbuğ, ülküdaşlar, aziz şehitler,
Susarsam hakkını helal etmesin.
İçimde İslam'ın ince manası
Önümde Türklüğün soylu davası
Of'lu Kör Şakir'in Elif anası
Susarsam hakkını helal etmesin.
Sevdim, milletime gönlümü verdim
Zalimin zulmüne göğsünü gerdim
Kırıkhanlı Kazım, Niksarlı Nedim
Susarsam hakkını helal etmesin
Kemal'imiz, Turan'ımız, Hacı'mız
Beraberdir sevincimiz, acımız
Mut'ta davar güden Zeynep bacımız
Susarsam hakkını helal etmesin.
Mühim değil güceneni, küseni
Allah sevmez haksızlığa susanı
Yozgat'ın Yerköy'lü Yetim Hasan'ı
Susarsam hakkını helal etmesin.
Komünist, siyonist, pusudan çıktı
Dinime saldırdı, töremi yıktı
Gönen'li Gülizar, Bünyan'lı Sıtkı,
Susarsam hakkını helal etmesin.
Yurdun bir kağıttır ışık beyazı
Üstünde insanlar mukaddes yazı
Genci ihtiyarı gelini kızı
Susarsam hakkını helal etmesin.
Mazlumlar hakkını almayıp ele,
Günü gün edersem zalimler ile
Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile
Susarsam hakkını helal etmesin.
Allah rızasıdır arzum, emelim!
Bu necip milleti ondan severim
Hazreti Muhammed(S.A.V) gerçek rehberim
Susarsam hakkını helal etmesin.
Yeter Ki Gel
Üzülme her hafta gelemem diye
Haftada olmazsa ayda gel canım.
Üçyüzaltmışbeşi böl onikiye
Sırala otuzu say da gel canım.
Bekletme geciken müddet ziyandır
Güzel kin, öfke, hiddet ziyandır
Varsa gurur, kibir, şiddet ziyandır
Onları orada koy da gel canım.
Kitap aşak, masal der, yıkar bırakmaz ?
Akıl "tedbir al" der çöker bırakmaz
Korku "gitme kal" der çeker bırakmaz
Sen gönül sözüne uy da gel canım.
Yazı, güzü, kışı bahar zamanı
Yaşadın bilirsin ki her zamanı
Dinle rüzgarları seher zamanı
Uzaktan sesimi duy da gel canım.
Yolların Sonu
Bilir misin hancı bugüne kadar
Hanından kaç yolcu çıktı bu yola?
Sıladan gurbete giden yolcular
Kaç damla gözyaşı döktü bu yola?
Getirmeden bu yolların sonunu
Kaç yolcu durak yaptı hanını
Kaç yolcu bu yolda verdi canını
Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola
Akar bir oluktan beş dağın karı
Demişler adına hasret pınarı
Şu mezarı gölgeleyen çınarı
Kimin için kimler dikti bu yola?
Kaç aşık bu yolda zaman eritti
Kaç yorgun hanında terin kuruttu
Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü
Kaç topuğun kanı aktı bu yola?
Yollar kıvrım kıvrım dağlar sıralı
Düşünürm yollar beni yoralı
Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı
Her gecenin seher vakti bu yola?
Ben bilmedim gitti n'olur sen söyle
Bu yollar kararsız uzar mı böyle?
Yar için çekip karşıkı köyde
Hangi göz kaç sene baktı bu yola?
Zayıfım Sanma
Ya Allah, deyince yedi zinciri
Kıracak güçtesin, zayıfım sanma
Fikir koşusunda çok dingişleri
Yoracak güçtesin, zayıfım sanma
İlmi azık eyle, sabırı silah;
Gittiğin Hak yoludur, yardımcın Allah;
Kırk geceden sonra kırk milyon sabah
Görecek güçtesin, zayıfım sanma
Sevda kelep kelep, kin deste deste;
Eller tetiktedir, kulaklar seste;
En uzak menzile iki nefeste
Varacak güçtesin, zayıfım sanma
Günahkar ne orman, ne balta, ne sap;
Akıl yor... müşkülü halletmez âsap;
Mazlumlar adına zalimden hesap
Soracak güçtesin, zayıfım sanma
Kötülük beklenmez yiğitten, mertten
Milletim sizinle kurtulur dertten;
Haini, zalimi mübarek yurttan
Sürecek güçtesin, zayıfım sanma
Vaktiken çadır kurak diyarına;
Her şeyin sahibi sensin yarına;
Yumruğu Türklüğün düşmanlarına
Vuracak güçtesin, zayıfım sanma
Zikrullah
Sular aşka gelir, çoşar HAK diye
Başın taşa vurur vurur HÛ çeker.
Rüzgâr dağdan dağa koşar HAK diye
Arada bir durur durur HÛ çeker.
Otlar bile HAK diyerek bitermiş
Yağmur HAK’tan gelir, HAK’ka gidermiş
HAK âşıkı âmâ gözlü bir derviş
HAK yolunda yürür yürür HÛ çeker.
Ağaç dal dal, HAK’ka açar kucağı
Acı vermez HAK emrinin bıçağı
Gökte güneş HAK’kın sönmez ocağı
Dağdaki kar erir erir HÛ çeker
Gök güvercin HAK der uçar seherde
Balık suda HAK’kı içer seherde
Kırmızı gül HAK der açar seherde
Kokusunu verir verir HÛ çeker.
HAK’kın yolcuları HAK’ta buluşur
Varlık zerre, zerre HAK’kı bölüşür
Kalp bedende HAK HAK diye çalışır
Kan damara varır varır HÛ çeker.
HAK mührü var ceylanların gözünde
HAK yazılı kâinatın yüzünde
HAK Resul-ü Muhammed (S.A.) ’in izinde
Gönül HAK’kı görür görür HÛ çeker.